"Hassiktir!"
"Senin burada ne isin var ya?!" diye cırlayan Senayı duymamak imkansızdı.
"Bana bi açıklama yapın!" diye bağırdı Kağan.
Kağanın kolundan tuttum ve çekiştirmeye başladım. Senaların evin önünde olmazdı.
"Kapıyı kilitle kimseye de birşey söyleme." diye bağırdım Senaya.
Herşey güzelmiş gibi birde bu çıkmıştı basıma. Cekistire cekistire arabaya bindirdim Kağanı.
"Ne oluyor Omer? Senin orada ne isin var? Yoksa... Ulan Derya'dan da mı utanmadınız!" kükrüyordu resmen.
Dayanamayıp suratına bir tane geçirdim.
"Sena galiba Deryaya bunları yapanın görüntülerini bulmuş. Bunun için çağırdı beni. Seni arayamadıgı için bana söyledi gerizekalı!" o kukruyorsa bende kukrerdim. Söylediği hic kabul edilir birşey değildi.
"Sen onu kızı aldatmadan önce düşünecektin."
"Ben onu aldatmadım. Lanet olsun! Aldatmadım! Bir dinlese herşeyi anlatacaktım." kulagımı şey etti.
"Bana niye bagırıyorsun ki? Şuan bundan daha önemli bir isim var."
Arabayı calıstırdım ve Kağanın evinin sürdüm. Yolumu uzanıyordu ama sorun yoktu. O sırada mesaj geldi.
"Mesajı oku." emir verir tonda söylemiştim.
"Berk tanıyormus, babasının şirketinde çalışıyormuş. Ama ogün orada ne isi var bilmiyormuş." yorum yapmadan okudu.
"Bu güzel" diye geçirdim içimden.
"Sağol" deyip indi arabadan Kağan. Bende Berkgilin eve doğru yola çıktım. Bu is çok uzamıştı. Saat 10'a geliyordu. Bu saatte gitmem doğru mu ki? Keskin bi u dönüsü yapıp Deryanın yanına gitmeye karar verdim. Annemide görmüş olurdum hem.
1 saat sonunda hastaneye ulasabilmistim. Koridorda annemin doktorunun görünce selam verdim.
"Ömer Bey, bugün nöbetçi doktor benim ve bu geceyi burada gecirecegim. Sizinle konuşmak istediğim birşey var. Benimle odama kadar gelip bi kahve içer misiniz?" dedi ince sesli bayan doktor.
"Tabi" dedim gulumsemeye çalışarak. Bu saatte konuşacağı neyse önemli olmasını diledim ve peşinden odasına kadar ilerledim.
Odaya girdiğimizde beyaz renginin ne kadar ağır olduğunu fark ettim. Beyazı severdim ama burada çok rahatsız ediciydi.
"Dilek odama 2 kahve getirir misin?" diyip telefonu kapattı.
"Oturun lütfen" diyene kadar ayakta durdugumu fark etmemişti.
"1 yıldır komada olan Derya İlhanı tanıyosunuz değil mi?"
"Evet" dedim sadece.
"Ailesini de tanıyor musunuz? Yani yakını mısınız?"
"Evet, sayılır" bu sorularda neyin nesiydi. İçimden bir ses bu konuşmanın sonunun iyi yerlere varacağını soylemiyordu. O sırada adının Dilek olduğunu tahmin ettiğim, uzun boylu kız elinde iki tane kahve fincaniyla içeri girdi.
"Sağol" dedi ve kızın çıkmasını bekledi.
"Organ bağışını düşünüyor musunuz?"
Beklemedigim bu soru karşısında afallamıstım.
"O uyanacak!" dedim sonunda idrak edebilmiş gibi.
"Bakın anlıyorum ama 1 yıl oldu. Bunu bi düşünün üstelik anneniz kalp nakli bekliyorken"
"Bunun annemle ne ilgisi var?" yoksa tahmin ettiğim şey miydi?
"Derya'nın kalbi annenizin yeni hayat anahtarı olabilir."
"Hayır sacmalıyorsunuz." kabul etmek istemiyordum.
"Maalesef öyle. Eğer Derya'nın ailesi kabul ederse ve organları bagıslanırsa annenizde dahil bir çok insan yeniden hayata tutunacak."
"Ama bu... Derya'nın beyin ölümü bile gerçekleşmedi. O yasıyor, sadece uyuyor. Bu çok acımasızca." her yanım yanıyordu adeta.
"Uyansaydı çoktan uyanmıştı değil mi?"
Daha fazla dinlemek istemiyordum. Bu sacmalıkları duymak istemiyordum. Hem aileside boyle bir şeyi kabul etmezdi.
Derya'nın odasına girdim ve biraz daha küçülmüş bedenine baktım. Acaba normalde de uyurken bu kadar güzel oluyor muydu?
Yine gozlerim doluyordu. Hayır ağlamak istemiyorum. Boyle birseye tek basıma karar veremem.
"Hayır uyanacaksın!" dedim ve elini tuttum. Oda bana karşılık veriyormus gibi elimi tuttu.
O böyleyken onu olduremezdik.
"Peki ya annen?" diye sordu içimde ki diğer ses?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Sevmek Yetmez Bazen (düzenleniyor)
RomanceHala yaşıyorsak bit umut var demektir.