Kişilik

3.3K 16 3
                                    

Sıla kendini başka bir evrende sanıyordu çünkü bu geçtiği sokağın onun sokağı olduğundan emin değildi. İki yıl önceki kendisiyle şu anki kendisinin arasındaki alakayı anlayabilmekte zorlanıyordu. Bu da her şeyi karıştırmasına sebep oluyordu. Nitekim hergün aynı şeyi hissediyordu. Sıla önceden asosyal sayılabilecek birisiydi ve ailesi de dahil herkes onu bu durumundan dolayı eleştiriyordu, bu durum onu daha büyük bir karmaşaya haliyle içinden çıkılmaz bir yaşam tarzına sürüklüyordu. Ta ki Mehmet'in ona "Sıla, ben sana aşık oldum." dediği zamana kadar.

Zaten Sıla o günü hiç unutmuyordu, daima Mehmet'in sözcükleri zihninde yankılanıyordu. Sıla aniden koşmaya başladı çünkü zihni onu çok yormuştu. Artık eve girmesi ve çocukluğundan beri ne zaman böyle hissetse yaptığı ve bir alışkanlık haline getirdiği şeyi yapmalıydı: Aynanın karşısına geçmek ve içinden tufanlar koparmak.

Nihayet Sıla eve varmıştı. Çantasından anahtarı çıkarması gerekiyordu. Yalnız çantası karmakarışıktı ve bir türlü anahtarını bulamıyordu. Birden hıçkırmaya ardından ağlamaya başladı. Şüphesiz bu bir sinir krizinin dışavurumuydu. Çantasını ters çevirip boşalttı. Yere saçılan eşyalar arasından anahtarı bulmak hiç de zor değildi. Anahtarı kolaylıkla buldu ve yuvanın içerisine soktu. Kapıyı kendine doğru çekerek anahtarı sağa doğru çevirdi. Kapı nihayet açılmıştı. Sıla tüm yorgunluğunu dünyaya haykırırcasına bir oh çekti. Yerdeki eşyaları yalap şalap çantasına tıktı ve içeri girdi. Ceketini çıkardı,çantasını ve ceketini vestiyere astı. Komidinin üstünde dünden yarım kalmış şarabın şişesine baktı ve bir an midesi bulandı. Çünkü gece içtiği şarap hayatında içtiği en kötü içecek olabilirdi. Şarap şişesini aldı ve mutfağa doğru yol aldı. Mutfak antrenin sağ tarafındaki ilk odaydı. Amerikan tarzı bir yapısı vardı. Mutfak bir kapıyla salona bağlanmış ve mutfağın tam orta yerinde büyükçe bir masa vardı. Fakat bu masa yemek masası olarak kullanılmıyordu çünkü masanın etrafında kesinlikle sandalye mevcut değildi.

Sıla şarap şişesini tezgahın üzerine koyar koymaz evin dağınıklığına karşı vurdumduymaz tavrıyla acilen sırf bakarken rahatladığı gerekçekçesiyle her tarafını aynalarla kapladığı odasına girdi. Aynadaki kendi yansımalarına bakıyordu. Alnındaki kırışıklıkşarda hassaslaştı. "Hayatın en sevmediğim yanı: Yalnızlık." dedi birdenbire. Sıla kendisini yalnız hissediyordu. Utanç duydu, son zamanlarda bambaşka birine dönüşmüştü. Kendini anlaması çok zordu. Birden projektörü açtı. Gözleri kamaşıyordu. Projektörün şiddeti bayağıydı, sabredilebilecek bir durum değildi. Yine de Sıla kendisini bu duruma alıştırmıştı hatta bundan hoşlanıyordu. Rahatlamasına ancak bu durum yardımcı oluyordu.

Şiddetli YansımaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin