life is a mystery

398 23 21
                                    

Yazın son demleri. Bana göre hep her gün sıcak. Ağustos ayının sonlarına doğru geliyoruz. Ben evimden ilk defa dışarı çıkıyorum. Yaşadığım şey ağır mı bilmiyorum ama alıştım, herkesin benimkisinden büyük dertleri var diyorum. Hep kendime söyleyip durduğum, kendimi avutma şeklimdir belki dediklerim.

Annemle çeşit çeşit diziler/filmler izlemekten sıkılmıştım, sonunda kendime yeni edindiğim bir istek vardı. Paten almak. Bu isteğime annemin olumlu bakması işime yaramıştı. Çünkü ben yıllardır evden çıkmıyordum faaliyet için, sosyal bir çevreye sahip değildim. Vardı ama onların kendi çevresi, kendi sevgilileri vardı, kendi işleriyle ilgileniyorlardı. Demeden geçmeyeceğim, iyilerdi. Arada özendim hobilerine, işlerine ve ilişkilerine. Ama sıkıntı değildi.

Benim zaman kaybım sanaldaki insanların dertlerini okumak, yorumlamak ya da onların ilgi duyduğu şeyleri izlemekti. Gün boyu bazen mesajlaşırdım sanalda yeni yeni tanıştığım iki üç kişiyle. Bir sonraki gün başkaları. Herkesi takip ederdim ama herkesi. Eksiksiz. Bir süre sıkıldım ve dizilere sardım. Annem dizi/film kurdudur, böyle başladı anne-oğulun kısa maratonu. Yatarken bile gözüne yansıyan o zararlı ışınları umursamaz, sadece telefonundaki diziyi izlerdi, sıra bendeydi. Gecemizi gündüze kattık. Yani annem de bir nevi bendi. Sadece yaptığımız işler farklıydı. Diziyi bırakamazdı, yemek yaparken bile mutfağındaki televizyondan Netflix'i açar, yarım bıraktığı Rick and Morty'i bitirmeye çalışırdı. O bitince diğer bıraktığı, kalmışsa platformdaki filmleri başa sarardı. Konusu ne olursa olsun, ben de oturur izlerdim. Doğruyu söylemek gerekirse sarıyordu. Ben de annem kadar izlemeye bayılırdım.

Babam ayrı dünyanın adamı gibiydi evin içinde. Bazen gazetesini, kitabını okurken gözlerinin bozulduğunu düşünürdüm. O kadar çok okurdu ki... benimkisi de düşünce işte. Telefona, laptopa bakmaktan bozulmayan gözler kitap okumaktan bozulur.

Babam bizim durumumuzu düzeltmeye çalışıyordu, fark etti ki düzelmiyor ve iletişimimiz de zayıf, kendi hâlimize bıraktı. Kitap okumaktan değil, iletişimsizlikten sıkılıyordu. Ama yapabilecek bir şey yoktu. Kliniğe gitmek bize çok geliyordu.

Annem biraz babamın kanına girdi mi babam yerinde durur. Evi hayvanat bahçesine çevirdi. Evet, bir papağanımız, çeşit çeşit balıklarımız, kedimiz ve kedimizle iyi anlaşan "Tteok" adlı köpeğimiz oldu. Yetmedi sürüngen hayvan sokacak iken annem durdurdu. Papağanı amcama verdi babam, akvaryum odamda duruyordu. Kediyi de annem teyzeme hediye etti, bakmaya hevesliydi teyzem. Köpeğimiz kalmıştı. Epey sakin bir köpekti. Onu seviyordum ama niyeyse hastalanıp öldü ve hepimizi bırakıp gitti. Biraz duygusallaşmıştım öldüğü süre içerisinde, birazı çok yapalım, bu konuda hâlâ duygusalım. Saatlerce ağladım.

En azından büyük, gelin kuyruklu balıklarımız akvaryumun içinde tur atacaktı 100(!) sene boyunca evde. İleride gelişince iyi para ederdi bu balıklar.

Artık hayvanları bıraktı babam, geri kitaplarına döndü.

Ben dizi/film izlemekten sıkıldıktan sonra sosyal medya kullanıcılığıma geri döndüm, zaten vardı ama bu süreçte dondurmuş sadece öğün gibi dizi izliyordum.

Keşfetime bir video çıktı. İzledim. Ardından birkaç tane daha aynı türden videolara baktım. Merakım basit bir patene kaymıştı. O kadar keyifli gözüküyordu ki...

Dört tekerli, çizgi film işi patenler. Güzel patenler. Anneme aynı videoları binlerce kez izlettiğimde: "Deli, gönlünü patene kaptırmış. Sorsan yürümeyi bilmez." dedi. Evet, gerçekten bilmiyordum. Markete bile gidemezdim ben. Babama konuyu açtığımda endişelenmişti. Ama yine de elde etmiştim mor bağcıklı pembe patenleri. Ne renk olursa olsun, ben bir asosyal biri olsam bile severdim renkleri. Pastelimi alır çizerdim kafamda oluşan taslakları, asosyalliğimin yanında resimler tasarladığım hatta bunu paylaştığım bir Twitter hesabım bile vardı. Odamın her yanı çizimlerle doluydu. Ben yaratıcı bir asosyaldim. Kulağa garip geliyor değil mi?

let's roll ‡ jaejaemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin