i'm down on my knees, i wanna take you there

96 13 0
                                    

İnternet sayfasında birkaç şey yazarak ilerlemişti günlerim. Modern zamanın prensi nerede kalmıştı?

Babam iki gün sonra ancak yanıma uğradığında bir sessizlik oluştu. Genelde kapım yemek zamanı için açılıyordu ve onunla hiç konuşmadım.

Onunla ölsem konuşmazdım çünkü akıl almaz bir şeydi yaptığı. Karşında yedi yaşında çocuk varmış gibi odayı kitlemesi ve hiçe sayması hastalıktı. Bu bir takıntı haline gelmemeliydi.

İçim yanıyordu. Aynı zamanda kendime de kızıyordum. Ama elimden bir tepki vermek gelmiyordu.

"Şu an evden çekip gitmiyorsam sebebi hala hatrınız olmasındandır." dedim sessizliği bozup. Anladım ki konuşmayacak, kendimi ifade etmek istedim. Buradan gidip devlete sığınabilecek çok sebebim vardı, açıkçası buna yaşamak bile denemezdi. Ama ben onları seviyordum, annem ve babamı çok seviyordum. Her ebeveynin bir hatası olurdu. Onların tek çocuğuydum. Bunu da düşünüyor ve işi fazla ileriye sürüklemek istemiyordum. Kafamın içinden neler geçtiğini bilselerdi... Senelerce kutunun içinde tıkalı kalmam onların suçu olamazdı elbette. Ama sürekli kendimle ruhen tartışmalar içindeydim ve dışarı da taşıyordum kendimi tutamayıp. Babam da nasibini alırdı annem de eğer tam anlamıyla taşsaydım.

"Sanki onlarca olayı yaşayan siz gibi davranıyorsunuz. Bir evin içinde tıkalı kalmak ne demek farkında mısın baba? Elime tonlarca para versen bile hayatta bu eve tıkalı kalmazdım eğer iyi olsaydım, şu an çok iyiyim. O zaman küçük bir çocuk olarak korkularım olabilirdi. Benim de özgür olmaya hakkım var, her insanın hakkıdır açık havada nefes alabilmek. Bu yüzden, beni düşünüyorsan sadece doğrumu bulmama bu şekilde yardım etme bana. Daha çok zarar veriyorsun.

Her insan kendi doğrusunu zamanla buluyor. Düşünmeme izin ver, doğal hakkımı kullanmama izin ver. Mutlu olmam önemli. Bu önlemlerin işe yaramaz.

Bu yaşımda bile bir ortama ait değilim. Arkadaşım yok, diğer gençler gibi yaşayamıyorum. İstiyorum, ben de bir şeyleri öğrenmek ve görmek istiyorum. Lütfen buna izin ver diye yalvarmak yanlış olur, yetişkinliğe adım atan bir birey olarak bu doğal ihtiyacıma karşın abartılı tepkileri bir kenara bırakmanı istiyorum, sana karşı saygımı elden bırakmadım. Senden isteğim sadece bu.

Ben iyiyim, ebeveynlerime artık ihtiyaç duymak istemiyorum. Bir yetişkin olduğumu hissetmeliyim. Öyle hissettirin, ebeveyn olarak göreviniz."

Babam pür dikkat beni dinliyordu. Sözlerimi bitirdiğimde ayağa kalktı ve odadan çıktı. Kapıyı kitlememişti.

Odadan çıktığımda yatak odasının kapandığını gördüm. Sessizce hırkamı alıp dışarı çıktım. Ayın ortasında üşümüş hissediyordum.

Dışarı çıktım çünkü Jaehyun'u çok merak ediyordum. Ya o beni merak ediyor muydu? Hala o parkta beni bekliyor muydu? Yuta orada mıydı?

Kalbimdeki gümbürtü adım attıkça çoğalıyordu. Parkın önünde durduğumda hava kararmıştı. Sokak lambaları parkı aydınlatırken banklardan birine oturdum. Kimse yoktu. Jaehyun'u göreceğimi düşünmüştüm. Yuta her akşam bu köşedeyim derken yalan mı söylemişti?

Birkaç saat daha bekledim orada. Ama kimse gelmedi. Gerçekten geleceklerini mi düşünmüştüm?

Onlarca insan yürüyüş için geldi ama onlar gelmedi. Ayağa kalkıp evin yolunu tuttum. Hayal kırıklığı yaşayacağımı tahmin edemezdim. Evden içeri girdiğimde odama bu sefer kendim kapandım. Bir daha çıkmaya cesaret edemeyecek kadar üzülmüştüm. Bir yere gittikleri aklıma gelmedi, bahane üretemedim kendime.

Zaten Jaehyun beni düşünseydi mesaj çekerdi diye düşündüm. Telefonunun başına bir şey geldi ise... beni seviyorsa neden beni o parkta beklemiyordu? Başına bir şey mi gelmişti bilmiyordum. Belki farklı şartlar altındaydı. Çoğu şeyi düşünüp bencillik etmemeye çalıştım. İki gün geçmişti sadece.

let's roll ‡ jaejaemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin