~

657 25 1
                                    

Benden uzunca, esmer bir gençti. Elinde aynı Poseidon'unki gibi bir mızrak vardı lakin onunki bronzdu. Merdivenlerden inip yanıma yaklaştı.
Önümde tek dizinin üstüne çömelip elimi öptükten sonra gözlerime baktı. Derin ve anlamlı gözleri vardı. Yüzüne küçük bir gülücük yerleştirdi, gülünce gamzeleri ortaya çıkıyordu. Poseidon tanıtırcasına;

"Bu en küçük oğlum Nauplios. Benimle beraber yaşıyor."

Nauplios'a bakıp nazikçe gülümsedim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nauplios'a bakıp nazikçe gülümsedim. Elimdeki çantayı yavaşça alıp"Sana odanı göstereyim" dedi. İkinci kata çıkıyordu, ben de onu sessizce takip ediyordum. Mermerden yapılma geniş koridorun sonunda bir odanın önünde durduk:

"Bu odayı senin için hazırlattık. Hemen yanında benim odam var, herhangi bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden söyleyebilirsin."

Çantamı onun elinden alıp "Görüşürüz" manasında el salladım.
Bana ayrılan odanın alanı genişti. Bir duvarı boydan boya dolap kaplıyordu, çift kişilik bir yatak ve şehre bakan bir manzaram vardı. İsteyebileceğim her detay burada zaten bulunuyordu. Oda düşünceli hazırlanmıştı.

Eşyalarımı yerleştirirken kapı çaldı. "Gelebilirsin!" diye seslendim. İçeri saray hizmetçilerinden biri girdi.

"Efendimiz sizi saat altıda yenilecek akşam yemeğine davet etti."

Saate baktım. Daha akrep beşe yeni ulaşmıştı.

"Katılacağım" dedim ve odadan çıktı.

~~~
Kendi kendime "Eşyalarımı yerleştirdiğime göre rahat bir nefes alabilirim!" diyip yatağa atladım. Sadece bir gün içinde ne kadar şey yaşadığımı düşündüm. Aslında sıradan hayatım renklenmişti. Emin olun yeraltı dünyasında isteseniz de yaşayabileceğiniz en büyük macera babamın üç başlı köpeği Kerberus'tan kaçmak olurdu. O köpeği hiç sevmezdim.
Saati tekrar kontrol ettiğimde yemek saatine yaklaştığımı gördüm . Saçlarımı sıkıca ördükten sonra odamdan çıktım. Koridorun başına geldiğimde yemekten önce Poseidon'un verdiği çiçeklerden yemem gerektiği aklıma geldi. Cebimden bir adet çıkarıp ağzıma attım, merdivenlerden aşağı indim. Girişe büyük bir masa kurulmuş, üzeri de çeşitli deniz ürünleri ve adını hiç duymadığım birçok sebzeyle donatılmıştı.
Baş köşede Poseidon, sağında eşi Amphirite, solunda Nauplios vardı.
Nauplios yanına oturmam için işaret verdi.
~~~
Poseidon ile Amphirite dudakları kıpkırmızı ve zihinleri sarhoş olana kadar şarap içtiler, karınları tokluktan şişene kadar yemek yediler.
Ben onları seyrederken tek tük yiyordum, Nauplios ise düşünceli bir şekilde çatalıyla oynuyordu. Daha benimle dertlerini paylaşabileceği kadar yakın değildik fakat sorma ihtiyacı hissettim:

"Bir sorun mu var?"

Daldığı düşünce aleminden çıkar gibi oldu:

"Yok, sadece birşey yemek istemiyorum."

Dediklerinde samimi olmadığının kendi de farkındaydı ama üstelemeye gerek yoktu. Sonuçta derdi kendinindi, söylemek istemiyordu belli ki.
Yemek bitince herkes odalarına dağıldı. Şehir manzaralı odamın camından biraz Atlantis'i seyrettikten sonra bugün çok yorulduğumu farkettim. Düşünceli bir şekilde yatağıma uzandım. Yaşadıklarım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Düşüncelerimin yerini yavaş yavaş uykum alırken, bedenim çoktan uykuma teslim olmuştu bile.

Melinoe: Goddess Of NightmaresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin