~

246 12 0
                                    

Tatsız bir pazartesi sabahına uyandım. Yatağımda esnedim ve yavaşça kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp soğuk bir duş aldım. Kıyafetlerimi giyindim, saçlarımı da yaptıktan sonra hazırdım.
Koridora çıktığımda herkesin fısır fısır konuştuğunu gördüm, üstelik bana bakıyorlardı. Etrafı garip bir telaş almıştı. Ne olduğunu anlamadığım için bahçeye çıktım.
Annem, Zeus ve Poseidon bahçede konuşuyorlardı. Yutkundum, içimden olamaz, olamaz diye sayıklıyordum. Çok geçmeden yanımda biri belirdi. Nauplios. O da olanlara anlam veremememişe benziyordu. Sonunda annem bana yaklaştı;

"Melinoe, kızım. Napıyorsun sen burada?"

"Beni terk edip Zeus'un sarayına gittin. Ne yaptığımı sormak şimdi mi aklına geldi anne?"

"Kızım, gerçekten anladığın gibi değil. Benim yukarı gelince orada olmam gerekiyor."

" Hayır, senin yukarı gelince işini yapman ve baharı getirmen gerekiyor. Sen ise sefa sürüyorsun."

Annem Poseidon'a döndü;

"Seni alçak adam. Çocuğumun beynini yıkamışsın. Kızımı kendine benzetme işinden vazgeç."

"Kimse benim beynimi yıkamadı anne. Davranışların ortada ve bu yüzden yaptım."

"Eşyalarını topla Melinoe benimle saraya geleceksin!"

"Gelmeyeceğim."

"Zorundasın."

Zeus -yani babam- konuşmaya başladı;

"Sen benim öz kızım ve varislerimden biri olarak benim sarayımda yaşayacaksın."

Zeus'un emrine karşı gelinemezdi. Bu yüzden kabul etmesem bile o sarayda ömrümün kalan kısmını geçirecektim. Gitmeden önce Nauplios'a son defa sarıldım.

"Beni unutma tamam mı?"

"Tamam."

"Söz ver."

"Söz veriyorum."

"Ben de yemin ederim ki seni unutmayacağım prensim. Kısa ama yıllara bedel dostluğumuzu ve hatıralarımızı unutmayacağım."

Odama çıktım. Çıkarken herkes Melinoe olduğumu anladığı için bana bakıyordu. Fısıldamalar yüzünden okulda uğuldamalar vardı. Eşyalarımı teker teker çantama yerleştirirken kısa maceramın güzelliğini düşünüyordum. Atlantis, karnaval, okulum... Her şey bir anda olup bitmişti. Karanlık hayatımda ilk defa mum yakmıştım fakat mum hemencecik erimişti.
Çantamla beraber merdivenlerden indim. Annem, Zeus, Poseidon ve Nauplios beni seyrediyordu. Zeus büyük bir geçit açtı. Annem geçide girdi. Ardından da ben.
Zeus'un dillere destan görkemli sarayına gelmiştim. Saray tamamen saf inciden yapılmaydı, eşi benzeri görülmemiş bir güzelliğe sahipti. Yer yer değerli taş ve madenlerle süslenmiş olan yapı, "Zeus'un Sarayı'yım ben" diye bağırıyordu. Bu mimarlık harikasına birçok insan imrenerek bakardı fakat içindeki insanlar böyle oldukça bulundukları sarayın ne anlamı vardı? Saray onları değerli kılmıyordu.
Bana odamı gösterdiler. Odam bile saray yavrusu gibiydi. Genişti ve iki katlıydı. Ev gibi düşünmeyin, iki katlı bir oda. Zamanımın çoğunu bu odada geçireceğimi göz önüne alırsak geniş olması iyiydi. Eşyalarımı yerleştirmeyecektim, misafir gibi görüyordum kendimi. Hatta misafir bile değildim orada. Olmak da istemiyordum.
Kapı çalındı. Gir, dedim.
İçeri giren annemdi. Yanıma oturdu;

"Nasılsın canım?"

"İyiye mi beziyorum?"

"Biliyorum, orada mutluydun ama senin için en iyi hayat burada kurulabilir. Hem bakarsan herkesin ulaşmak istediği hayata sahipsin sen."

"Herkes mutsuz bir hayata ulaşmak istiyor galiba."

"Zamanla neyden mutlu olacağını öğreneceksin."

"Kim hangi hayatta mutluysa, onun için en iyi hayat odur. Ben burada mutlu değilsem, nasıl benim için en iyi hayat diyebilirsin?"

"Elinin altında her imkan var Melinoe. Sen Kral Zeus'un kızısın. Onun sarayında yaşıyor, onun kanını taşıyorsun."

"Kanını taşımak bile istemiyorum biliyor musun. Kanını taşımak zulüm gibi."

"Oh, tatlım. Daha neye sahip olduğunun farkında değilsin. Büyüyünce tüm sözlerimin sebebini anlayacaksın güzel kızım."

"Anlamak istiyorum ama olmuyor."

" Şimdi boşver bu kara düşünceleri. Akşam senin ailemize katılmanı kutlamak için bir yemek verilecek. Tüm kardeşlerin katılacak. Senin için elbise seçmeliyiz!"

"Yanımda elbise getirmemiştim."

"Yanındakilerden değil, kraliyet dolabından alacağız. Herkesin ayrı birer dolabı var."

Beni üst kata çıkardı ve elimi sürmediğim dolabı açtı. Dolap değildi sanki, elbise geçidi gibiydi. İçeri girdi, elinde kıyafet, ayakkabı ve takılarla geri döndü. Yüzüme baktı, beni kendi elleriyle hazırlamaya başladı.

"İşte bitti. Çok güzel oldun."

Aynada kendime baktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Aynada kendime baktım. Anneme benziyordum. Giydirdikleri ile beraber sanki 18 değil 30 yaşındaydım.

"Bu davet senin için önemli. Sadece kardeşlerin gelmeyecek, bazı genç adamlar da seni görmeye geliyorlar. Evlilik için uygun yaştasın sonuçta."

Anneme döndüm ve "NE?" dedim.

"Hemen kızma canım, istersen o adamı kendin de seçebilirsin."

"Daha 18 yaşındayım ve evlenmeye hiç niyetim yok."

"Geç bile kaldın."

Lafına devam etti;

"Ayrıca Poseidon'un oğlu bile evleniyor."

İkinci bir şok geçirdim.

"Olmaz."

"Ne olmaz?"

"Evlenemez."

"Neden?"

"Olmaz işte."

"Anladım galiba." dedi annem ve muzipçe güldü.

"Oh, sen ona mı aşıksın?"

Bu sorunun cevabını kendi kendime bile veremiyordum. Tek bildiğim evlenmesini istemediğimdi.

"Bilmiyorum ama evlenmemeli."

"Ben durumu anladım kızım. O zaman Nauplios ve sen evlenebilirsiniz. Bana her türlü uygun."

"O da olmaz."

"Kızım, hiçbir şey kabul etmez misin sen? Ya evlen ya da başkası ile evlensin."

"Tamam. Evleneceğim."

İç sesim "Ne dedin sen?" diyordu bana adeta. Ben de bunu sorguluyordum.

"Ben müjdeli haberi Zeus'a vereceğim."

Ne yapmıştım ben? Bu hayatımda aldığım en saçma karardı.

Melinoe: Goddess Of NightmaresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin