1.Bölüm

15 1 0
                                    

Hiçbir zaman biri için ağlamadım. Ya da çok ciddiye
almadım. Ben evin en küçüğü; dört abisi olan delikanlı bir
kız.
Herkesin sevdiği şeyleri sevmem. Herkesin giydiği
şeyleri giymem. Biraz farklı bir insanım sanırım. Bu konuda,
her ne kadar annem sinirlense de bana, abilerim "Helal la
sana!" düşüncesindeler. Tarzım konusunda bir çocuğu
dövdüğüm zaman bile oldu.
Kötü bir okul sabahıydı. Güneş açmış ve benim uykumu
çoktan kaçırmıştı. Üzerime bol bir pantolon, sarı bir bere ve
okul üniformasını geçirmiştim. Her şey buraya kadar
normaldi aslında ancak sokakta aniden karşımda beliren
bizim mahallenin motorcusu Sercan karşıma çıktı. “Sen yeni
misin birader?” kaşlarımı çatarak konuşmaya başladım.
“Birader senin anandır!” sonra, o pislik kahkahasını attı ve
ben de yağ tabakasına dönüşmüş göbeğine bir yumruk attım.
Neyse bu konuda hassasim işte. Hayır, yani benim mi suçum
sen körsen?
İstanbul'un kendine has mütevazı bir mahallesinde oturan
"KÖKLÜ "ailesiyiz. Ama baya köklü. Pek mecaz sayılmaz
yani. Evde toplam sekiz kişi yaşıyoruz. Beş erkek, iki yenge,
bir anne var. Evin üst katında en büyük abim Akın ve eşi
yengem Elif oturuyor. Onların alt katında onun bir küçüğü
olan, Alp abim ve eşi yengem Yeşim oturuyor. Ve en alt
katta annem, babam, Ali ve Arda abimler ile oturuyoruz. İşte
tam anlamıyla bir köklü ailesiydik.
Bir maç akşamı daha birlikteydik, herkes koltuktaki
yerini almıştı, ben hariç. Abimin gür sesi evi inletebilecek
güçteydi. "Asya, abim maç başlıyor, son beş!" Herkes Beşiktaşlı bu arada. "Geldim geldim açın bakalım arayı." Ali
ve Alp abimin arasına sıkıştım. Annem ve yengemler
mutfakta gıybet yapıyorlardı. Bu yengemleri anlamıyorum
üniversite okumuşlar abimler de izin vermiyor çalışmalarına.
Ne kadar saçma. Benim başıma böyle bir şey gelse
evleneceğim o kişiliği boşarım gider valla.
Maç berabere bitince hepimiz sinirlendik. Gece olunca
herkes evine çekildi. Ben de odama geçtim. Aynanın
karşısındaki yansımamı görünce bir an için korktum çünkü
saçlarım kıvırcık olduğundan epeyce kabarmıştı. Daha sonra
pijamalarımı giydim ve yatağa attım kendimi. Tam o esnada,
Arda abim kapıyı kırarcasına açtı. Bu her zaman yaptığı
şeydir. Nefret ediyorum. "Yuh birader sizin orada kapı
vurmak diye bir şey yok mu?" yanıma usulca yanaştı ve
oturdu. Şaşırdım. "Asya, canım kardeşim..." kesin bir şey
isteyecekti, belli oldu. Başka türlü iltifat ettiği
görülmemiştir. "Öt bakalım bülbül, ne istiyorsun?" dedim.
Kafamı koltuğunun altına aldı. Eziliyordum. "Bana bir
yirmilik çık ha?" İşte rüşvet zamanı... En sevdiğim...
"Veririm tabii ama sen de bana yeni aldığın formayı
vereceksin." Bir anda yataktan fırladı. "O olmaz yeni aldım.
Başka bir şey iste. Ben bile giymedim daha." Sinirle omuz
silkti ve geri yanıma oturdu.
Tek kaşımı kaldırdım ve masanın üzerindeki cüzdanıma
uzanıp 20 lirayı çıkardım ve havaya kaldırdım. Gözlerini
bana doğru devirdi. "Tamam, ama bir günlük sadece" Ah
benim şu ikna edici özelliklerim.
Güneş perdeyi delip geçerken ve masanın üzerindeki
çalan alarm bir türlü susmak bilmiyorken, annem odaya
çoktan dalmıştı bile. "Uykucu şirin için uyanmak vakti, beş
dakikaya mutfaktasın." Hayır deme imkânım yoktu zaten.
Aksini yapmaya kalkışırsam bir hafta halı saha maçı yoktu. Hemen kalktım, elimi yüzümü yıkadım, okul formasını
giydim ve işte beş dakika doldu. "Günaydın millet!"
"Günaydın yengem, hadi kahvaltı hazır." Bütün aile
toplanmış, babam gazete okuyor, abimler ise telefonla
uğraşıyordu. Son zeytini ağzıma atip sofradan kalktım. "Ben
kaçar millet!" "Asya, düzgünce otur yap şu kahvaltıyı!"
Annem diretti tabi yine. "Hadi kızım!" Hayır, gerçekten
sabah sabah nasıl yiyorsunuz siz? Benim midem almıyor da.
"Geç kaldım." Annemin yanağından öpüp evden çıktım.
Bizim karşıdaki manav Hüsnü Dayı bana seslendi. "Asya!
Asya! İyi dersler yavrum." Hüsnü Dayı... Çok iyi bir
adamdı ve bahçesinde de çok güzel erikleri vardı. Sürekli
çalıyordum Allah affetsin. "Sağ ol Hüsnü Dayıcım." Elimi
cebime sokup benim partner Zeyno'nun evinin önüne gittim.
"Zeyno hadi ben geldim!" Bir yandan da zillerine
basıyordum.
"Geldim, geldim."
Zeyno, benim çocukluk arkadaşım. O benden farklı, yani
normal bir kız gibi. "Neredesin sen ya?"
"Geldim işte, hadi gidelim." Yol boyunca ben ona dünkü
maçı anlattım. O da anlıyormuş gibi yapıp dinledi.
Sonunda bizim kapalı cezaevine gelmiştik. Sınıfa geçince
Zeyno ile birlikte sıraya oturduk. Her zamanki gibi herkes
yine kendi âlemindeydi. Ders Edebiyat... Melda hoca sınıfa
girdi. Kadın tam kafadan çatlakti. Çantasını masaya bırakıp
tahtanın önüne geçti. "Çocuklar, size bir duyurum var."
Boğazını temizleyip devam etti;
"Bildiğiniz üzere her sene yapılan Demir Koleji'nin
bursluluk sınavı bu sene de var."
Her şey bu cümleyle başladı aslında.

Delikanlı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin