Kapıya doğru ilerleyip orada duran yaşlı amcaya
seslendim. "Ben bursluluk sınavı için gelmiştim." Önce beni
inceledi. "Düz git, oradakiler yardımcı olur." dedi uyuz bir
tavır ile. Yoluma devam ettim. Bu okul, bizim okulun hemen
hemen üç katı büyüklüğündeydi. Okulda halı saha vardı.
Daha ne olsun? Ama bizim mahalledekine değişmem, orda
bir başka oynanıyor o ayrı. Sayabildiğim kadarıyla üç kapısı
vardı. Ana kapıda bir kadın duruyordu. Mini bir etek ve
gömlek giymiş, gayet ciddi bir tavır ile bekliyordu.
"Bursluluk için mi?" dedi gözlüğünü burnuna doğru
indirerek. "Evet" dedim kendimden emin bir şekilde. "Beni
takip edin biraz geç kaldınız ama olsun, Demir Koleji her
zaman hoşgörülüdür." Arkadan kadına hareket yapmamak
için kendimi zor tutum. Bu yüzden dilimi çıkarmakla
yetindim.
Okul gerçekten çok güzeldi. Koltuk bile vardı içerisinde.
Bir sınıfın önüne geldik. Yanımdaki kadın kapıyı çaldı ve
içeriye girdik. Kapı açıldığında bütün gözlerin üzerimde
gezindiğini hissedebiliyordum. "Bu öğrenci biraz geç kaldı.
Ama yine de onu yerine oturtalım." İçerideki hoca yerimi
gösterdi. Bende oturdum. Sınav belgelerimi aldı. Hemen
sinava başladım önce sözel olanları yaptım. Sayısal
okumuyordum ama yine de yapabiliyordum. Matematikte bir
kaç soru hariç hepsini yaptım.
"Son 10 dakika" sesini duydum. Kadın tepeme dikilmiş
bekliyordu. Benimki çoktan bitmişti. Sıkıntıdan yerdeki fayansları sayıyordum. Zil çalınca çantamı alıp koşarak
bahçeye çıktım. Okulu keşfetmek lazımdı değil mi?
Okulun bayağı büyük bir bahçesi vardı. Arkasına doğru
ilerledim. Hava sıcak olduğundan epeyce terlemiştim. Ben
arkaya doğru ilerledikçe garip sesler geliyordu. Yalvarma
sesleri.
"Tövbe..." Hızla arkamı dönüp gidiyordum ki. Ya
masum bir insansa diye düşündüm. Geri döndüm ve
çantamdan zor günler için olan koca taşımı çıkardım. Bu taş,
birçok insanın kafasını kırmış ve ardından da hastanelik
etmişti. Adımlarım hızlandıkça kalp atışlarımda
hızlanıyordu.
"N'oluyor lan burada?" Bir anda daldım. Bir de ne
göreyim? Bir tane cılız, çelimsiz bir çocuğu ağaca
bağlamışlar, işkence ediyorlardı. Tam karşısında sandalyeye
ters oturmuş esmer bir çocuk vardı. Beni görünce
panikleyerek ayağa kalktı. Elimdeki taşı sıkıca kavramıştım.
"Sen kimsin lan?" elindeki sopayı yere atıp beni incelemeye
başladı. "Ecelin geldi! Bırakın lan çocuğu." Elimdeki taşı
havaya kaldırdım. Birden gülmeye başladılar. Bu beni daha
çok çileden çıkarıyordu.
"Lütfen yardım et bana!" Ağaca bağlı olan çocuk bana
yalvaran bakışlar atıyordu. Üzeri kan içindeydi. “Son kez
diyorum bırakın!" Bu sefer gülmeyi kesti. Kafasına taktığı
bereyi çıkardı. Siyah, uzun saçlarını eliyle düzeltti ve
karşıma dikildi. Yanında cüce gibi kalmıştım. Kaşlarımı
daha fazla çattım. “Lan bas git işine!" dedi bağırarak. Ve
sabrimin son damlası bardaktan taşmıştı. Elimdeki taşı sıkıca kavrayıp kafasına geçirdim. “Ben demiştim size. Hadi kaç
sende!" Ne olduğunu anlayamadan arkadaşlarının yanına
gitti. Bende o anda iplerini çözdüm. Bana göz ucuyla baktı.
Kafası kanıyordu.
"Yakalayın şu kızı!" Bir yandan acıyla inliyor diğer
yandan da yanındakilere emir veriyordu. Arkadaşları
arkamdan geliyorlardı. Eve kadar koşamazdım. Ama
caddeye çıkarsam kurtulabilirdim. Arkama bile bakmadan
koşmaya başladım. Ben koştukça onlar daha da hızlı
koşuyordu. Bizim mahalleye girince derin bir nefes aldım.
Canım kramponlarım beni yarı yolda bırakmamışlardı.
Annem ve yengemler dışarıda oturuyorlardı.
"Ne yapıyorsunuz kız?" dedim çekirdekten bir avuç
alarak
"İyiyiz annem. Sen neler yaptın nasıldı?" Annem
yanağımı sıkarak beni öptü.
"Yaptık işte bir şeyler. Abimler evde mi?" dedim eve
bakarak. "Akin abin işte, Alp maça gitti, Arda ders yapıyor.
dedi yengem iç çekerek, "İyi, ben de Zeyno'ya gidiyorum."
bugün okula da gitmemiştim. Hızla Zeyno'nun evine doğru
yürüdüm.
"Zeyno!" diye bağırıyordum. Valla sağırdı bu kız. Zorla
da olsa aşağıya indi.
"Neredesin kız sen?" dedim omuzuna vurarak. "Asıl sen
neredesin? Anlat, nasıldı kolej?" dedi heyecanla. Yürürken
bende bir yandan anlatıyordum. "Kızım okulda halı saha
var" "Oha." dedi şaşkın şaşkın bakarak, "Aynen. Benim şimdi
gitmem gerek." dedim yüzümü asarak. Giderken arkamdan
bağırıyordu.
"Okula gelecek misin yarın?"
"Tabi ki."
"Sınav nasıldı?" diye sordu Arda abim yemekte. Yengem
bir yandan Kayra'ya bir yandan da Doruk'a yemek
yediriyordu. Alp abim televizyon kumandasını rehine
almıştı. Babam yemeğe odaklanmış, annem ise babama bir
şeyler anlatıyordu. Tam bir aile saadeti. "İyiydi abi yaptık bir
şeyler işte." Babam oradan lafa atladı. “Başka çaresi yok."
dedi sinirli ses tonuyla. Sadece gözlerimi devirdim. Abimde
boş ver anlamında kafamı okşadı.
Yemek yedikten sonra çöken bir yorgunluk vardır ya
hani, tam olarak o noktadaydım.
"Asya koş koş." tam uykuya dalmışken annemin
salondan seslenmesi ile yere düştüm.
"Bu ne ya?" Yerden kalkıp ayaklarımı sürüye sürüye
salona girdim. "Babanı aradılar. Kazanmışsın. %98 burslu
olarak." Bu kadar kısa sürede nasıl açıklanmıştı bilmiyorum.
Ayrıca iki puanı nereden kırmışlardı? “Harbi mi?" dedim
heyecanla. “Yok sahte. Daha ne istiyorsun mal." Alp abimi
duymazdan geldim. Babam da kafasına bir tane vurdu.
"Yarın okula gideceksin, yapmışlar kaydını." dedi babam
koltukta uzanırken. Yüzüm bir anda düştü. Akin abim
yanıma gelip yanaklarımı sıktı. Bu arada yanaklarım beş
kilodur. Odamda derin düşüncelere dalarken, Zeyno aradı.
"Evet?"
"Gidiyormuşsun." dedi ağlamaklı ses tonu ile. "Öyle
oluyor biraz" dedim. "Oha ya ne güzel keşke ben de
gelsem."
"Merak etme sana çocuk ayarlarım." Gülüştük.
Zeyno ile zorla da olsa gıybeti bitirip telefonu
kapatmıştık. Yarın o okula gitmek zorundaydım. Kapıyı
kırarcasına biri açtı.
"Yarın formamı giyebilirsin." Formasını rüşvet karşılığı
veren Alp Bey görenleri şaşırtıyor.
"Vallahi mi?" dedim sarılarak. Okul formasını yarın
alırım artık. "Evet ama var ya bir şey olsun kulaklarını
çekerim." dedi kafama vurarak.
Sinir biriydi ama Beşiktaş formasını vermişti daha ne
isteyeyim
Kafamı yastığa koyduğum gibi uyumuştum.
Sabah ki alarmlar beni çileden çıkarıyordu. Alarmı yere
atip geri uykuya daldım ama ne fayda, alarm biter annem
başlar
"Asya kalk kız hadi geç kalacaksın!" Üzerimdeki yorgan
usulca yere düştü
"Istemiyorum." Yeşim yengemin ayaklarımdan tutup
beni çekmesi ile uyandım. "Beni bir salin artık ya!" Formami ve yırtık pantolonumu giydim. Saçlarım
kıvırcıktı normalde ama ben açmazdım. Kırmızı beremi de
takıp salona gittim.
"Ben gidiyorum millet. "Arda abimin omuzuna bir
yumruk attım. Kaykayımı o hayvan kırdığı için otobüsle
gidecektim mecburen. Kimse bir şey demeyince bende
hemen çıktım evden.
Durağa kadar hızla koştum. Malum İstanbul trafiği
epeyce zorluyordu, bu yüzden hızlı minibüs bulmak zordu.
Uzun bir minibüs yolculuğunun sonunda gelmeyi
başarmıştım.
Etrafıma baktığımda mini mini etekler giymiş havalı
kızlar ve lüks arabalar gördüm. Okula doğru ilerledikçe
ağzım açık kalıyordu. Önce gidip müdürü bulacaktım. Giriş
kapısından girdiğim andan itibaren turist gibi herkes bana
bakıyordu.
Sora sora müdürün odasını buldum.
"Merhaba ben yeni geldim." dedim içeri girdikten sonra.
"Hoş geldiniz Demir Kolejine" dedi adam, bastıra bastira
Demir Koleji derken.
Adam ve ben yani yeni hocam. Hatta müdürüm her
neyse. Sınıfa doğru ilerledik. Bugün içinde formamı
vereceklermiş. Birde herkesin kendine ait dolabı varmış.
Sınıfın kapısını çaldı hoca ve içeri girdik. Tam sinifi
incelerken gözüme biri çarptı. Dün kafasına taş ile
vurduğum çocuğu gördüm.
Göz göze geldik.Veee bir bölümün daha sonuna geldik üst üste 2 bölüm attım ama hiç okuyucum yokkkk....
Buraya üzgün bir ben bırakıyorum😔... inşallah yakında okuyucum olur🙏.... haaaa bu arada okuyucum yok amaa yinede okuyan olursa yorum da yapsınnn lütfen🙏.... Ksjsmsnsmsm
