Bu hayatta bir sabah uyanmaktan nefret ederim, bir de
islak banyo terliğine çorapla basmaktan. Ama bir yenisi daha
eklenmişti sanırım. Alarm sesi. "Sus!" bir yandan alarmı
kapatmaya çalışıyor diğer yandan da yorganı üzerimden
itiyordum. Zorla da olsa yorgan ve alarmdan kurtulmuştum.
Mutfaktan mis gibi yumurta kokusu geliyordu. Güzel ve
sıcak yatağımdan o koku için kalktım.
Hızla mutfağa gidip ağzıma bir tane zeytin attım. "Oha
otur ye
" dedi Akin abim. Tip tip bakıp şöyle dedim, "Ayıp
ayıp oha falan." Abimin tehditkâr bakışlarına aldanmayarak
odama gidip formamı ve pantolonumu giydim. Sari beremi
takıp kaykayımı alıp salona geri geldim. "Ali abicim, bugün
okula sen götür arabayla." dedim masaya otururken. "Oldu
başka bir şey? Kaykayın var kızım. Daha ne istiyorsun?"
dedi ağzı dolu dolu konuşarak. Dilimi çıkarmak ile yetindim.
Yeşim yengem salona girdiği an bana lafı çaktı. "Biraz aç şu
saçını
" Ben de dahil herkes gülmeye başladı. "Saçı mı var
onun?" dedi Arda abim dalga geçer gibi. Ben de onu taklit
eder gibi konuştum. "Soço mo vor onon?"masadan hızla
kalkıp kapının kenarına koyduğum çantamı aldım ve hızla
kapıdan çıktım.
Kaykay hayat felsefem haline gelmişti artık. Tabi ki
gönül isterdi ki güzel bir arabam olsun ama hayaller ve
hayatlar kısmındaki hayat kısmının başrol oyuncusuydum.
Zeyno'nun evinin oraya geldiğimde Fatma teyze pencereden
bakıyordu." Zeyno erken gitti bugün Asya."
"Tamam, Fatma teyzo."
Niye erken gitmişti bu şimdi? Sinirle kaykayın arkasına
topuğum ile bastım ve son sürat ilerledim. Yokuş aşağıya
inmek biraz zorluyordu ama bu yolu kullanmak
zorundaydım. Okula geç kalmıştım. "Kazamız mübarek
olsun." duami da edip dik yokuştan aşağıya kendimi
bıraktım. Öyle hızla iniyordum ki etrafı göremiyordum ama
ters giden bir şey vardı. Karşıdan gelen araba öyle bir fren
yaptı ki ellerimle gözlerimi kapatıp ölümümü bekledim.
Biraz zaman geçti ve gözlerimi açtım. Her yerim sağlam mi
diye kontrol ettikten sonra gözlerim yanımda duran çocuğa
kaydı.
"İyi misin? Hastaneye gidelim mi?" Endişeli şekilde sarı
saçlarını karıştırdı. Kafamı bu defa arabaya doğru çevirdim.
Üstü açık son model bir cipti. "Sana diyorum." Sinirden
damarım atmaya başlamıştı. "Seni var ya şu arabanın
tekerinin altına koyup üstünden geçerim." Çocuğun gözleri
git gide büyümeye başladı. Korkudan yutkunmuştu. Ayağa
kalktım ve arkamı döndüm tam gidecekken ayağımın
ağrıdığını hissetim. Üstüne basamıyordum. "Kaykayım
kırılmış." Olduğum yere diz çöktüm ve kaykayımı elime
aldım. Paramparça olmuştu. "Yenisini alalım mı?" dedi
yanıma oturarak. O başkaydı ya hem de çok başka,
ayaklarımı yerden kesiyordu sanki. "Lan sen halâ burada
mısın?' zorla da olsa yerimden kalktım. Arkama bile
bakmadan acı çekerek yürümeye başladım.
Geçte olsa okula gelmeyi başarmıştım. Ama kaykayım
Allah'a emanetti. Çoktan derse başlamışlardı
. O çocuk bana
çarpmasa yetişirdim. Hızla merdivenleri çıkıp sınıfa ulaştım.
Kapıyı tıklayıp içeriye girdim. "Pardon hocam." Herkes bana
bakarken ben de hızla Zeyno'nun yanına oturdum."Neredeydin kızım sen?" dedi kısık sesle. "Düştüm.
Kaykayım kırıldı." dedim yüzümü asarak. Hoca bizi
duymasın diye bir yandan da kontrol ediyordum. Dizim
acıyordu. Pantolonu sıyırıp baktığımda kanadığını gördüm.
"Olsun ya, üzülme." Bir kolunu omuzuma atarak beni
teselli etmeye başladı. Hoca görmeden dizine yattım.
Tüm gün sınavda ne yapacağımı düşünüp durdum.
Kafamı sıradan kaldırdığımda çıkış zili çalmıştı. Zeyno
kolumdan çekiştirerek beni okuldan çıkardı. “Asya eğer ki
kazanırsan kolejden bana bir çocuk ayarlasana." dedi Zeyno
eve doğru yürürken.
"Oradan bakınca Esra Erol'a falan mı benziyorum?"
sinsice kıkırdadı. "Şaka ya tamam." gözlerimi devirerek
devam ettim "Yarın sınav var. Gelemeyeceğim okula."
Bizim evin kapısının önüne gelmiştik.
"Gelme bir zahmet. Git ve göster kendini." Bir kahkaha
attım.
Benim neden normal bir arkadaşım yoktu?
"Anne!" Mutfağa doğru yürürken bir yandan da
bağırıyordum. "Annen pazara gitti yengem. Ben de sarma
yapıyorum. Ve sen gidip şimdi Doruk ve Kayra'ya
bakacaksın, hadi yukarı!" Doruk ve Kayra Akin abimin
çocuklarıydı. Yengemi severdim ama bu sefer boğup denize
atma isteği vardı. "Yapma yenge ya!"
"Yaptım bile."
Zorla da olsa yukarı çıkıp Doruk ve Kayra'ya baktım.
Hayır, bir de deli gibiler, hadi Doruk küçük ama Kayra deli
manyak Telefonumu rehine almışlardı ve bende çare olarak ikisini
de uyutmuştum. Saçlarım dağılmış, sinirlerim bozulmuştu.
Yengem ve abim salon kapısından kıkırdayarak beni
izliyorlardı. Oturduğum yerden kalkıp ikisine de omuz attım.
“Ne yaramaz çocuklarınız var be sizin." Hızla kapıdan
çıktım.
Ne berbat bir gündü hem kaykayım kırılmıştı hem de
sinirim bozulmuştu. Tek çare yaprak sarmasıydı. Mutfakta
bizimkiler oturmuş yemeye başlamışlardı çoktan. Yemek
boyunca sadece sarma ile ilgilendim. Erken yatmayı
planlıyordum bugün.
"Yarın ben seni götüreceğim!" dedi Ali abim masadaki
sessizliği bozarak. "Ben giderim gerek yok. Uykum geldi iyi
geceler." dedim ve gidip Doruk'u öptüm sonra odama
çekildim.
"Asya kalk artık kız!" Annemin sesi kulaklarımda yankı
yaptı resmen.
"Saat kaç ki?" dedim hafif doğrularak. "Yedi buçuk
canım." Geç kalmıştım. "Ne? Ben daha bu sınav hangi lisede
onu bile bilmiyorum."
Allah'tan internet diye bir şey vardı. Hemen hızla kalkıp
banyoya koştum. Oradan saçlarımı tepemde topuz yaptım.
Yırtık pantolonumu ve gömleğimi giydim. Kulaklıklarımı
alip evden çıkıyordum ki annem okunmuş su verdi. Suyu da
içtikten sonra depar atarak sokağa çıktım.
İnternetten baktığıma göre fazla uzak değildi. Caddeye
çıkıp az biraz yürüyecektim ama şu an da koşmam
gerekiyordu çünkü sınav saat sekizdeydi.
İstanbul, kimine göre âşıklar şehri kimine göre
huzursuzluk yuvası. Bana göre aşktı İstanbul. Emin
önündeki midyeciden tutun galata kulesine kadar...
Depar atip caddeye çıktım. Oradan da minibüse binip
Demir Koleji'nin önünde indim.
"Demek meşhur Demir Koleji burasıymış..."