prolog

1.2K 121 94
                                    

♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hayatımın akışını tamamen değiştirecek olan iki şey vardı ve ben ikisiyle de altı yaşındayken tanışmıştım.

Annem Kore'nin gelmiş geçmiş en ünlü piyanistlerinden birisiydi, ben doğunca profesyonel kariyerini bıraksa da piyano çalmayı hiçbir zaman bırakmamıştı. Çocukluğuma dair anılarımın neredeyse tamamı annemin piyano odasında geçirdiğim vakitlerden oluşuyordu ve bu yüzden altı yaşına geldiğimde annem bana “Taehyung, piyanist olmak ister misin?” diye sorduğunda bir saniye bile tereddüt etmemiştim. Müziği seviyordum, piyanoyu daha çok seviyordum ve tüm hayatımı bu müzik aletine adamak altı yaşındaki bana göre akıl almaz ama aynı zamanda büyüleyici bir şeydi.

Böylelikle piyano çalmaya başladım, ailem daha verimli bir eğitim alabilmem için izolasyonu daha iyi olan bir eve taşındığında ise hayatımın akışını değiştirecek olan ikinci şey ile, yani Jimin ile tanıştım.

Jimin ve ailesi, yanyana sıralanmış bahçeli, minik evler ile dolu bu mahallede hemen yan tarafımızda yaşıyorlardı. İlk taşındığımızda yeni odamı inceleyip tam istediğim gibi olduğu için sevinç çığlıkları atarken penceremin tam karşısındaki pencerenin pervazına dayanmış, minik ellerini tombul yanaklarına yaslamış beni izleyen Jimin'i fark ettiğimde çığlık atmıştım. Hakiki bir çığlıktı, öyle ki Jimin'i korkutup perdesinin arkasına kaçırmıştı.

Jimin'i ilk görüşüm işte böyleydi.

Benden korkmasının ardından onu bir daha ortalıkta görmemiştim, ta ki piyanomun kurulup benim de hevesle notalara basmaya başladığım güne dek. Bir ilkbahar günü olduğu için pencerem açıktı, annem yanımda bana notaları doğru basabilmem için tavsiye veriyordu ve ben de hevesle piyanoyu çalmaya uğraşıyordum.

“Biraz mola verelim bebeğim, sana portakal suyu getirmemi ister misin?”

Annem sorduğunda başımla onaylamıştım. Geriye doğru gerinip sandalyeden düşme tehlikesi atlattıktan sonra meraklı gözlerle beni izleyen Jimin'i görmemle sandlayemden atlayıp onu korkutmamaya uğraşarak pencereme yaklaşmıştım.

“N-ne çalışıyorsun?” kekeleyerek ve tombul yanakları kızararak sorduğu bu soru bana söylediği ilk şeydi.

“Twinkle Twinkle Little Star.” dilimin dönebildiği kadarıyla telaffuz edip ona cevap verdim.

“Çok havalı!” diye bağırırken gözlerinin içi resmen parlıyordu. “Benim adım Jimin, seninki ne?”

“Taehyung.”

“Biz en iyi arkadaşlar olalım mı Taehyung? Hiç piyano çalan arkadaşım olmamıştı!”

“Olur…” diye fısıldamıştım, Jimin ile en iyi arkadaşlar olmaya karar verdiğimiz nokta işte burasıydı. Ve öyle de yaptık, o günden sonra siyam ikizleri gibi gittiğimiz her yere beraber gitmiş, yaptığımız her işi beraber yapmış, başımız belaya girse bile birbirmizden ayrılmamıştık.

Ama liseye geldiğimizde bazı şeyler değişti.

Gün geçtiçe ben giderek daha içine kapanık birine dönüşürken Jimin ise giderek daha sosyal birisine dönüştü, ben piyanist olmak için çabaladım, Jimin ise yaşıtları arasındaki en iyi futbolcu olmak için çabaladı.

Benim en yakın arkadaşım olan Park Jimin okul takımının en genç kaptanı oldu, kızların gözdesi ve partilerin aranan adamıydı, öğretmenlerin bile sohbet etmekten keyif aldığı biri hâline gelmişti. İnsanlar beni yalnızca Jimin benimle arkadaş olduğu için tanıyorlardı, piyano derslerimin aksamaması için hiçbir sosyal etkinliğe katılma şansım da olmadığından bu imajı değiştirebilecek hiçbir şey yapmıyordum. Ben yalnızca piyanocu çocuktum, sessiz, sakin ve sıradan. Kimsenin ilgisini çekmeyen piyanocu çocuk.

Her şey giderek kötüleşti, lisenin üçüncü senesinde Jimin ile birbirmizi göremez olmuştuk. Haftanın yedi günü beraber geçiren biz artık haftada iki gün bile görüşemez olmuştuk ve lisenin son senesine kadar ben en kötüsünün bu olduğunu düşünüyordum.

Yanılmıştım.

Lisenin son yılında okul dönemi yeni başlamışken ve ben yemekhanede yalnız başıma oturmuş, Jimin'in etrafını kuşatan insanları izleyip bir yandan da elimdeki plastik çatalı sıkarken her geçen saniyede ne kadar yanıldığımı anlıyordum. Görünen oydu ki, en kötüsü bu sene olacaktı. Tüm zamanların en kötüsü.

İşte bizim hikayemiz de tam olarak burada başlıyordu.

beni bunu yayımlamaya lilsayshi ikna etti (daha çok sırtımdan itekleye itekleye yayımlattırdı dersek daha doğru olur), ben de anlık gelen bir deli cesaretiyle yayımlıyorum... evet, rootknows  sunbaenimin dediği gibi friends to lovers dünyayı kurtaracak!!

*r.i.p redpiecesofmyheart, 11.02.2021 hikaye yayınlarken gerginlikten öldü*

2021 hikaye yayınlarken gerginlikten öldü*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
we are not (just) friendsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin