Hafif esen rüzgar, her adımımda çatırdayan kuru yapraklar ve kahverengi bu park. Bana huzur veren tek şeyler. Elimde kalanlar.
Gelip sürekli oturduğum banka oturdum. İnsanlara göz gezdirdim. Hepsi aynı görünüyor ama değil. Hepsinin hikayesi farklı. Hiçbiri diğeri gibi bakmaz karşısındakine. Kimi güler yüzlü kimi hüzünlü... Kimisi kendisine uzatılacak bir yardım eli bekliyor. Kimisinin bedeni yordun, kimisinin ruhu...
Günlüğümü çıkarıp kalemimi boş sayfaya yasladım. Tarih attım. Yazacak birşey yok ama. Yaklaşık bir yıldır her gün aynı şeyleri yazıyorum. Bu güzel yere gelmek, insanları izlemek, düşünmek ve sonra da eve dönüyorum.
Karanlık, bunaltıcı ve yalnızlığımı haykıran evime.
İçimde kocaman bir hüzün var gibi. Ne olduğunu anlayamıyorum ama. Sanki birini çok özlüyorum. Canımdan çok sevdiğim birini özlüyorum. Ama kimi bilmiyorum.
Yan bankta oturan bir çocuk gözüme çarptı. Sürekli bana bakıp önündeki deftere birşeyler karalaması sinirlerimi bozmuştu. Neden sürekli bana baktığını merak ettim ama gidip soracak cesaretim de yoktu. Yaklaşık 1 yıldan beri kimseyle kendi isteğimle konuşmamıştım.
Sürekli bana bakması beni rahatsız ederken bir süre sonra kalemini çantasına attı ve defterinin bir sayfasını kopardı. Bana doğru adımlarken kalbimin hızlandığını fark ettim. Sosyafobim yüzünden ne zaman biriyle konuşacak olsam böyle olurdu.
Bana gelmemesi için içimden yüzlerce kez dua etsem de adımları önümde durduğu zaman eğdiğim kafamı kaldırıp ona bakma cesaretini buldum.
Elindeki kağıdı bana uzatmıştı.
"Özür dilerim rahatsız ettiysem ama çok güzel görünüyordunuz. Ben de kendimi tutamadım. Sizde kalması doğru olur diye düşündüm."
Bana uzattığı kağıda baktım. Beni çizmişti.
Bu an bana o kadar tanıdık geldi ki o an.
Uzattığı kağıdı alınca adam yanımdan uzaklaştı. Çatık kaşlarımla resmi inceledim.
Çok güzel çizmişti açıkçası.
Sesi kulaklarımda yankılandı. Sanki çok özlediğim birinin sesini duymuştum o konuşurken. Sesinde çok güzel bir tanıdıklık vardı.
Kağıdı buruşturmamaya özen göstererek evime gittim. Bu evde bir çok şey yaşanmıştı ama ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyordum. Aklım karman çorman, sanki birisi tüm anılarımı silmiş gibiydi.
Kağıdı masamın bir çekmecesine koyup yatağıma uzandım. Kapının sesinden abimin geldiğini anladım.
"Ne zaman kendine geleceksin merak ediyorum."
Kendi kendine konuşsa da duymuştum. Ben kendimdeydim zaten?
Ertesi gün yine aynı banka gidip oturdum. Dünki çocuğu görene dek aklıma bile gelmemişti. Yine yandaki banka oturdu. Bu sefer bana değil de karşıdaki çocuk parkında oynayan çocuklara bakarak defterine birşeyler karalıyordu. Çok uzun süre ona bakmış olacağım ki kafasını aniden çevirip bana baktı.
Suç üstü yakalanmış gibi hissettim. Aceleyle kafamı farklı bir yöne çevirdim. Bunu bir daha asla ama asla yapmamalıydım. Birini dikizlemiştim resmen.
Yanıma birinin oturduğunu hissettiğimde hızla o tarafa döndüm. Bana çok yakın oturuyordu. Kendimi biraz geriye ittim. Bir insan ile bu kadar yakın olmak beni geriyordu. Lanet sosyofobi.
"Merhaba."
Çocuğun saçtığı enerji tarif edilemezdi. Neden bu kadar mutluydu ki?
"Merhaba?"
"Korkuttuysam özür dilerim. Sadece yanında otursam sorun olur mu?"
Ne diyeceğimi bilemedim. Tabi ki sorun olurdu. Midem ağrımaya başlayınca tekrar çocuğa baktım. Hayal kırıklığıyla bakıyordu bana.
"Özür dilerim. Rahatsız etmek istememiştim."
Yanımdan kalkıp yolda yürümeye başlayınca arkasından bakakaldım. Az önce benim bile haberim yokken birinin kalbini kırmıştım. Ama arkasından gidip 'yanımda oturmanda sorun yok.' diyemeyecek kadar da korkuyordum.
Günlüğümü çıkarıp yazmaya başladım. Aynı şeylerin arasına çocukla ikinci kez saçma bir şekilde karşılaşmamızı da ekledim.
Sorun şu ki eve gidip bodrumdan mum alacağım sırada aynı şimdiki defterim gibi bir defter bulmuştum. İçinde yazanlar beni daha çok ürkütürken neden bugün yazdıklarımın bu defterde de yazdığını sorguluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
autumn story °minsung°
FanfictionJisung yan bankta oturan ve heykel gibi olan çocuğa bakıyordu. Sadece kendisinin gördüğü çocuk.