"1,2,3,4,5..." 1'den 10'a kadar sayıp öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum.Neden işe yaramıyor lan bu?
"Ya Binnie cidden sen zannettim." Kesin öyledir. Şu an aldatıldığımı öğrendiğim için ağlıyor olmam gerekiyordu. Ama öfke daha ağır basıyordu.
"Ya Hyunkyung aklım almıyor. Bir şu çocuğun tipine bak bir de benim mükemmel hatlara sahip tipime. Hayır erkeklerin karakterine bakarak çıkıyorsun desem benimle niye çıktın kızım?"
Kendime şerefsiz demiştim ve bundan pişman değildim. Bu kızda ne bulmuştum ki ben?
Onu ilk gördüğüm an aklımda belirince ne bulduğumu hatırladım. Bu kızı ilk gördüğümde ona bağıran garsonla kavga ediyordu. Güçlü duruşu dikkatimi çekmişti.
Ben hep güçlü kadınları sevmişimdir zaten. Ama artık karşımda o güçlü kadın yoktu.
"Bakışlar Binnie bakışlar. Bakışlarını sevdim. O da o an öyle bir baktı ki sen sandım. Beynim oyun oynadı bana."
Bu yalana inanan kalmış mıydı ya?
"Kızım herif resmen dudağını sömürüyordu bu yalanları sen kime anlat biliyor musun?"
Devamını getirmeden kapıya doğru ilerledim, kendimi dışarı atmadan önce "Kime?" diye bağırdığını duymuştum.
Cevap vermek istemiyordum ama kendimi cevap vermek zorunda hissettiğim için onun duyabileceği şekilde bağırdım "Sömürgeci devletine".
Anlamamış olabilirdi çünkü kafası içkinin etkisindeydi.
Kendime şerefsiz dediğim için pişman olmuştum. Ben şerefsiz değildim. Sadece insanlara kendimi öyle göstermeyi seviyordum.
Yolda ilerlemeye devam ederken başımı havaya kaldırdım. Yıldızlar siyahlığın altına saklanmıştı. Oysa yıldızların görülmesini engelleyen ışıklar değil miydi?
Gerçeklerde yıldızlar gibiydi. Yalanlar onları insanın arkasına saklardı, ışığın yıldızları karanlığın arkasına saklaması gibi. Ve bir gerçek fark edildiğinde insanlar yalanları yenerdi.
Ben bir yalanı yenmiştim. Kafamı yere indirmeden önce muhteşem görüntülü aya göz kırptım.
Yolum uzundu ve anlaşılan taksi tutacak param yoktu.
Dar sokağa giriş yaptığımda ağlama sesi beynimi ele geçirdi. Yankı yapan hıçkırığın kimden geldiğini görmek için etrafıma bakındım.
Sokağın diğer ucunda sokak lambasının loş ışığıyla aydınlanan biri vardı. O kişi sırtını duvara yaslamış bir ayağını da sırtı gibi duvara yaslamıştı. Kafasını geriye atıp yanağını silip silip duruyordu.
Onun yanından geçmem gerekiyordu. Acaba derdini sormalı mıydım? Tanımadığım bir insana bunu yapmalı mıydım?
Evet Binnie bunu yapmalısın. Çünkü sen şerefsiz rolünün altına saklanan bir çocuksun. Daha büyüyememiş bir çocuk. Sadece etrafındaki kalbi kırık insanları düşünen bir çocuk.
Duvara yaslanan kişinin yanına ulaşmak için hızlandım. Yakınlaştıkça erkek olduğunu fark etmiştim.
Önünde dikildiğimde kafamı çok fazla kaldırmama gerek kalmamıştı. Çünkü kendisi başını eğdiğinden göz göze gelebiliyorduk.
Gözünü kapattı ve kurumuş dudaklarından bir soru firar etti "Sen de kimsin?".
Yüzümdeki sırıtmayla yüzüne yaklaştım "Ben senin kalbi kırık kurtarıcı meleğinim."
"Daha çok şeytan gibisin." Dediği şeyle gülümsemem dondu. O ise yakınlığımdan rahatsız değilmiş gibi davranıyordu. Belki de değildi.
"Kişiye göre gönderiliyoruz."
Güldü.
Güldüm.
İşin garip tarafı o an Hyunkyung'un yaşattığı acıyı hissettim.
Ben aldatılmıştım.
🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Binnie
Fanfiction"Ve karanlık olmazsa yıldızlar parlamaz" |Changjin| Angst, mini fic