Eser

13 1 0
                                    

Kapıyı kapattım ve derin bir nefes verdim. Montumu çıkarıp kapının hemen yanında duran ve hatta kapının açılmasını bile kısmen engelleyen komodinin üzerine katlayıp koydum. Önümdeki basamaklardan çıkmaya başlamadan önce sağımda duran odaya şöyle bir göz gezdirdim.

Her zamanki gibi oldukça dağınıktı. Oraya buraya sıkıştırılmış eşyalar tamamen görüntü kirliliği yapıyordu. Ufacık odada duran tek kişilik yatak ve mutfak tezgâhı korkunç bir zıtlık içerisindeydi.

Her zamanki gibiydi işte.

Bir iç geçirip yamuk basamakları çıkmaya başladım. Sağıma doğru uzanan dar ve kısa koridordan üst kattaki odaya geçerken durup arkamdaki kirli pencereye baktım. Karşı sokakta sıra sıra duran 2-3 katlı villaların pencerelerinden süzülen tertemiz ışıklara, yağan karın altında Sibirya Kurdunu gezmeye çıkarmış 17-18 yaşlarındaki erkek çocuğa... Sonra içinde bulunduğum odayı aydınlatan ampulden yayılan cılız sarı ışığa...
Öylece durdum. Elimdeki çantayı bile yere koyma ihtiyacı hissetmedim.

Kaç gün oluyordu buraya geleli? Sol bileğimdeki kol saatine baktım.

17 Şubat.

1 hafta? 1 hafta olmuştu. Bu derme çatma barakaya geleli 1 hafta olmuştu.

Alışmak imkânsızdı. Yığılı eşyaların arasında kahvaltı hazırlamaya çalışmak, ortalığı ne kadar toplasan o kadar dağıtmak, elindekini koyacak yer bulamamak... Alışmak imkânsızdı. Tek kişilik yatakta bile iki kişi uyuyorduk.

Sırıttım.

Ne hâlden ne hâle düşmüştüm.

Allah'ım yanlış anlaşılmasın, isyân etmiyorum buna da şükür.

Daha ne kadar kötü duruma düşebilirim, diye düşünürken bir yandan da isyân etmemeye çalışıyordum.

Başımı iki yana salladım ve alt kat gibi gereksiz eşya kaynayan odanın bir köşesine koydum çantamı. Sonra aşağı indim. Merdivenlerin gıcırtısı iki katlı barakadaki tek sesti. Alt kattaki odaya adım attığımda burnuma dolan hafif küf kokusu artık rahatsız etmiyordu. En azından evde böcek yoktu. Mutfak-yatak odası karışımı odanın yanındaki minnacık tuvalette bir de hamam böcekleriyle uğraşamazdım.

Yüzümü buruşturdum. Hamam böceklerinden nefret ederdim.

Muhtemelen bugünkü rüzgâr yüzünden yere düşmüş olan birkaç boş metal kutuyu duvardaki yerlerine koyduktan sonra ocağa yöneldim. Kirliydi. Hayır, ocak zaten hep kirli olurdu ama yeni lekelerden anlaşıldığı üzere bir ara eve gelip bir şeyler atıştırmış ve geri gitmişti. Bakışlarımı tezgâhın üstüne yönelttim. Hmm... Temiz. Güzel.
Islak mendil mi bitmişti, neden ocağı temizlememişti? Dolapları karıştırdım ve ıslak mendilin bittiğini gördüm. Duvardaki yarısı kırılmış panoda asılı duran ihtiyaçlar listesini aldım ve oradaki minicik kurşun kalemle listeye ıslak mendili de ekledim.

Soğan, domates, yumurta, masa, süpürge işlevi görecek herhangi bir şey, herhangi bir temizlik malzemesi, bez, sünger, ıslak mendil...

Listeyi yerine astıktan sonra ellerimi belime koydum ve arkamı döndüm. Bakışlarım tek kişilik yatağa kaydı.

Benimle uyumuş muydu acaba? Her gece ilk yatan ben olduğum için hiç denk gelmemiştim. Benimle uyumadıysa nerede uyuyordu peki?

Derin bir nefes alıp verdim. Başım ağrıyordu.

Hiç uyur gezer oldum mu acaba? Eğer olduysam hakkımda ne düşündü? Ona bu konu hakkında açıklama yapmalıyım.

Ellerimi göz çukurlarıma bastırdım.

OfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin