14.09.1850
Dedektif Oh Sehun
Palais Garnier Operası"Ne için yaşadığımı seni gördüğüm o kısıtlı zamanda anladım. Seninle var oldum, seninle lanetlendim..."
Fayton Palais Garnier Operası'nın önünde durduğunda önce Jongdae indi. Ben de indikten sonra faytoncuya belirlediği ücreti ödedim. Fayton hareket ederek önümüzden çekildiğinde Palais Garnier Operası tüm ihtişamıyla gözlerimizin önüne serilmişti.
Önümdeki bu beton yığını burada yaşayan insanlar için büyük bir önem taşıyordu. Dışarıdan bir sarayı anımsatan bu opera binasının içerisine ilk kez girecek olmayışımdan dolayı Jongdae'nin aksine heyecana ait hiçbir duygu yoktu içimde. Öteki gençler gibi günlerini eğlenerek veya aylaklık yaparak geçirmeyen yardımcım bir süredir Paris'te yaşıyor olmamıza rağmen bu opera binasına ilk kez geliyor olmalıydı.
Opera binasının içine doğru açılan büyük kapıya ulaşabilmek için birkaç merdiven çıktıktan sonra kapıda bizi şık giyimli, nerde görsem tanıyacağım burjuva kısmından asil bir hanımefendi bütün kibarlığıyla karşıladı.
"İyi günler dilerim Madam." dedim gülümseyerek.
Ufak bir kıkırdama döküldü güzel dudaklarından. Yaptığı bu hareketi gereksiz ya da utanç verici bulmuş olacak ki bakışlarını operanın içerisinde dolaştırmaya başladı. Veya birisine bakınıyordu. Bunu tam olarak kestiremiyordum. Cüzdanımda bulunan kartı net görebileceği bir hizada gözlerinin önüne serdim.
"Ben dedektif Sehun Oh." Hemen yanımda duran bedeni işaret ettim hanımefendiye. "Yardımcım Jongdae Kim." Jongdae hanımefendinin karşısında hafifçe eğildiğinde karşımdaki bu kadın kültürümüze yabancı olmayacak ki Jongdae gibi hafifçe eğilmiş ve bizi selamlamıştı. "Paris Dedektiflik Bürosu'ndan balet Kai Kim'in ölümüyle ilgili olay yerini incelemek için geldik."
Kartı geri cüzdanıma koyduktan sonra karşımdaki hanımefendinin yüzüne bakma ihtiyacı duydum tekrardan.
Korkmuştu.. Yüzü hayalet görmüşçesine bembeyaz kesilmişti. Bir afrodit heykeli gibi güzel ve dehşet içerisinde gözüküyordu. Elleri kendi isteği dışında üzerindeki dekolteli kabarık kıyafetinin üst kısmına gitmişti. Köprücük kemiklerinin üzerinde dolaştırdı küçük ve ince parmaklarını. Daha sonra yukarıya, boynuna doğru çıktı elleri. Bütün bu hareketlerini dikkatlice izleyip bir yerlere varmaya çalışıyordum aklımda. Oysa bunlar oldukça sıradan kadın hareketlerinden öte değildi.
"Bay Oh! Bizde sizleri bekliyorduk!"
Üçümüzde bize doğru gelen bu gür sesin sahibine çevirmiştik bakışlarımızı. Yanımdaki hanımefendi bu uyarıcı sesle kendine gelmişti ve bize doğru gelen bedene sahte olduğunu düşündüğüm kocaman bir gülümseme sunmuştu.
"Ben Bertnard Cartier. Palais Garnier Operası'nın sahibi. Sizleri burada görmek benim için büyük bir onurdur bayım. Herkes çözdüğünüz cinayetlerden, bulduğunuz kayıplardan bahsetmek durumundadır. Kendinize has yetenekleriniz hayran olunası. Sizi burada daha farklı şartlar altında ağırlamayı isterdim fakat başımıza çok üzücü bir durum geldi. Balet Kai Kim'in ölümü hepimizi çok üzdü."
Bu uzun boylu adamın sesinde, cümlelerine karşıt hiçbir samimiyet tınısı hissedemedim. Sahteydi. Üzüntüsü düpedüz kandırmacaydı. Övgüleri huzursuz hissetmeme sebep oldu. Konuşurken gözlerime bakmıyordu. Onun hakkında çıkarım yapmamdan mı çekinmişti? Chanyeol'un konuşma sırasında benim geleceğimi ve bu dava çözme tekniklerim hakkında bahsetmiş olması olasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÓPERA
FanfictionBaletin ruhunun köşesinde yaktığı kibrit dedektifin kalbinde kayıtsızca bir iz bırakmıştı.