Koşarak çıktığımız merdivenler tam da bitmiyecekmiş gibi hissederken çıkışa ulaştığımızı farkettim. Bulut'un arkadaşı olduğunu farzettiğim çocuk, ya da genç adam mı demeliyim, her neyse, hala elimi tutuyordu. Böyle durumlarda kızın kolundan tutlup çıkışa kadar sürüklendikten sonra kızın komu bırakılırdı benim bildiğim. Ama bu genç adam kolumu değil çok nazik bi şekilde elimi tutuyodu.
Artık merdivenler bitmişti ve bizde binadan çıkmıştık. Bulut'un arkadaşı olduğunu farzettiğim genç adam sonunda konuşmaya başladı. "Özür dilerim, bir hanımefendiyi bu şekilde koşturmamalıydım." Hanımefendi? Ben? Ne? Kime hanımedendi dediğini anlayamayıp arkamdaki birine söyleyip söylemedigine baktım.
B.A.G.A'ya (Bulut'un arkadaşı genç adam) bu durum komik gelmiş olacak ki filmlerdeki sinsi karakteri andırırcasına kıkırdadı. "Hatırlat da bir dahaki sefer seni koşturmak yerine kucağıma alayım." Kucak? Ben? Bir dahaki sefer? Yine ne dediğini anlamayıp arkama baktım. Yine kıkırdadı.
O gülerken hala elimi tuttuğunu farkettim. Diğer elinde de silah vardı. O an az önce içerdeki adamları vurduğunu hatırladım. Herhalde korkmuş olucam ki elimi, onun olabildiğince nazik elleri arasından hızla çektim. Ben çeker çekmez "Merak etme senin gibi güzel bi hanımefendiye asla zarar vermem." Güzel hanımefendi ? "Ayrıca bunu yaparsam Bulut beni kesinlikle öldürür."
Bulut ? Doğru ya Bulut!!! Olayları hala anlamamıştım. Neden burdaydım. Bulut neden beni kandırmıştı ? Ya da daha iyimser bakarsak gerçekten kandırmış mıydı ? B.A.G.A' ya tam bunları sormaya niyetlenmişken aklımı okur gibi, " Önce arabaya binelim, peşimizden gelirlerse pek hoş şeyler olmaz." Mantıklı. Onayladığımı göstermek için başımı salladım.
Daha sonra B.A.G.A arkasını dönüp yürümeye başladı. Ben de peşinden sarhoş dayılar gibi yürümeye başladım. Panik anında güçsuzleşen zavallı bacaklarım yüzündendi bu. Ama önümde yürümesi iyi olmuştu. B.A.G.A'yı inceleme fırsatı bulmuştum. Tek bir kelimeyle özetlemem gerekirde 'prens' diyebilirim.
Ama öyle bildiğiniz gibi prenslerden değil. Çok asil bi duruşu vardı ve aynı zamanda zarif ve nazikti. Giydiği siyah kıyafetler içinde incecik görünüyodu. Ama çelimsiz görünüşüne rağmen tahta bi kapıyı kırabilecek ve 4 insanı aynı anda vurabilecek kadar hem fiziksel hem de piskolojik yönden güzçlüydü.
Bunları düşündükten sonra ne kadar havalı olduğunun farkına vardım. Cidden sanki gençlik dizilerinden çıkmıştı. Ben ağzım iki karış açık farketmeden onu izlerken yine gülmeye başladı ve "Evet ne kadar havalı olduğumu bende biliyorum hanımefendi." dedi. Yoksa? Bu adam? Medyum mu?! Aklımı okudu! Hemde ikinci kez! Salak olduğum için telaşa kapılıp koşarak önüne geçtim."Şey, yani kim görse böyle der, sonuçta yakışıklısın ve zarifsin, ay şey yani asilsin. Asil ve zarif, asrifsin. Evet asrif." Konuştukça battım. En dipten selamlar. B.A.G.A'nın yine hoşuna gitmiş olacak, yine gülmeye başladı. İyi hani ben salağım diye içerde vurulmuş yatan 4 mafya tipli adamı unuttum da sen de mi salaksın B.A.G.A?
Benim saçma sapan durumu geçiştirme çırpınışlarım ve B.A.G.A'nın kıkırtıları arasında sonunda arabaya binebilmeyi başardık. Binmem için tam bir centilmen gibi arka kapıyı açtıktan sonra sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdu. E peki kim sürecekti arabayı ?
Gerçi B.A.G.A'nın tipinden zengin olduğu sonucunu çıkarmıştım. Şoförü vardır herhalde diyip fazla merak etmedim. Araba çalıştı ve neresi olduğunu bilmediğim biyere doğru yol almaya başladık. Ama o an beni şok edecek bi şey oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İşletme|| Yarı TEXING💎
Teen Fiction"Gitmeliyim, seni seviyorum." Dedi ve arkasını dönüp yağan kara karıştı. Beni de bitmeyen kalp krizim ve mide tümörünle baş başa bıraktı.