💎14 (seni seviyorum!)

1.3K 95 21
                                    

"Oturalım mı bi istersen."
Şu an için dünyanın en güzel sorusuydu. Daha güzel bi soru soramazdı. Cevap vermedim. Ben cevap vermeyince (veremeyince) durağın etrafını dolanıp banka oturdu. Otomatikmen bende banka doğru yönelip yanına oturdum.

Muhtemelen içinde bulunduğum durumu yeni idrak etmiştim çünkü kalbim hızla atmaya ve yanaklarım yanmaya başlamıştı. Hasta da olmuş olabilirdim bilmiyorum. Yada kalp krizi geçiriyorumdur. Yada onun gibi bişey. Ben saçma sapan şeyler düşünürken Bulut'un (en azından bana söylediği isim buydu) montunun cebini karıştırdığını farkettim.

Sonunda birsey çıkardı eline aldı ve göremeyeceğim şekilde arkasında koydu. Ne olduğunu görebilmek için biraz eğilmiştim. Yani en azından ben öyle düşünüyodum. Kafamı kaldırıp Bulut'a baktığımda ise neredeyse çocuğun içine girmek üzere olduğumu farkettim.(!)

Bu da bi sorun tabi ama asıl sorun bu değildi. Asıl sorun Bulut'un ağzı kulaklarında sırıtıyor oluşuydu! Hemen kendimi geri çektim. Tam bir gerizekalı gibi hissediyordum. "Pardon" dedim. Başka ne diyebilirdim ki zaten. "Az önce sana sarıldığımda beni ittiğin için kendini kötü hissedip sen mi bana sarilmaya karar verdin."

Evet, söylediği şey tam olarak buydu. Ama en azından bu birşeyi farketmeme neden oldu. Karşımda duran kişi, aylardır telefonda yazıştığım ve muhtemelen yabancı diyemeyeceğim biriydi. O Bulut tu ve onu aylardır tanıyordum. Bunu düşünmenin verdiği rahatlıkla söylediği şeye gülmeye başladım.

Önce şaşırmış gibi bana bi süre baktı ama sonra o da bana katıldı. Nedense gerçekten mutlu gibiydim. Belkide fazla saftım. Daha onu tam tanımıyodum ve yanında mutluydum. Bu olmaması gereken birşeydi çünkü birgün ortadan kaybolacağına adım gibi emindim. Gidince üzülecektim. Hemde çok. Ama şu an mutluydum ve gerisi umrumda bile değildi.

Arkasından az önce cebimdan çıkardığı beze sarılı bir kutu çıkardı. Bana doğru uzattı. Önce ne olduğunu sorsamıydım diye düşündüm ama ben daha soramadan elime tutuşturmuştu bile. "Anahtar," dedi. "Nerenin anahtarı ki?"dedim ben de. " Söyleyemem bu bir sır," o zaman niye bana veriyosun ki. "Bana niye veriyosun o zaman, nerenin olduğunu bilmediğim kilitsiz bi anahtarı ne yapayım ki." "Bu kadar çok mu bilmek istiyosun nerenin olduğunu" dedi. "Eve-" tam evet diyecekken Bulut un telefonu çalmaya başladı.

Cebinden çıkarıp kimin aradığına baktıktan sonra telefonu meşgule atım cebine geri koydu. Sonra sanki son anlarını yaşıyomuş gibi ileri atıldı ve ellerimi iki eliyle tuttu. Sanırım yine kalp krizi geçiriyorum. Midemde tümör çıktı. Ellerim ellerindeyken kafasını kaldırdı ve "Bu anahtarı saklayabilir misin?" dedi. "Evet demekten baska şansım var mı?" "Tabiki yok!" Güldüm. "Peki saklarım," dedim. Artık bakışları endişeliydi. Kendini çok belli eden derin bir endişe. Yada korku mu demeliyim. Öyle bişey işte.

"Mavi," dedi. Bana yıllar gibi gelen iki saniye sonra devam etti, "Beni bekle, geç de olsa mutlaka geri dönücem." Hızlı konuşmaya başladı. "Ben gelene kadar bu anahtarı ne olursa olsun koru. Sana söz geri dönücem."dedi. Konuşmam gerekiyordu "Ama bu nerenin-" lafım yine ağzıma tıkıldı. "Gitmeliyim, seni seviyorum." Dedi ve arkasını dönüp yağan kara karıştı. Beni de bitmeyen kalp krizim ve mide tümörünle baş başa bıraktı.

İşletme|| Yarı TEXING💎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin