Elektrikli ısıtıcının ayarını yükselten Lenore üstündeki hırkanın önünü ilikledi ve sandalyesinde biraz kıpırdandı. Yeni açılmış kalemini kağıtta hafifçe gezdirirken yanında duran hamur silgisi yamuk yumuk bir küre hâlinde duruyordu. Çizdiği giysi tasarımları onu tatmin ediyor gibiydi. Bir yandan da kucağında uyuyan kedinin yüksek sesli mırlamasını kulaklarına alıştırmaya çalışıyordu.
İçi ısınıyordu nihayet, çoğu zaman soğuk olan bir stüdyo dairede oturuyor olsa da elektrikli ısıtıcısı kısa sürede etrafın soğuğunu kırıyordu. Yine de mutluluğu uzun sürmedi, elektriklerin gittiğini belirten cızırtıyla ortam karanlığa büründü. Bir süre ısıtıcının kırmızılığı kaldı odada, o da söndüğünde Lenore masasındaki mumu yaktı. Avucunun içine aldı yüzünü ve iç çekti.
"Ne yapacağım şimdi?" diye düşündü kendi kendine. Telefonunu açıp mesaj uygulamasında en üstte duran isme tıkladı. Bir süre düşündükten sonra yazmaya başladı: "Hey, Jisung-ah, bizde elektrikler gitti. Size gelebilir miyim? Çizimime çalışmam lazım."
Anında cevap gelmişti, Jisung telefonun başından hiç ayrılmadığı için geldiği gibi görmüştü. "Tabii ki gelebilirsin, bir de soruyor musun? Chan hyung seni alsın mı?"
"Kendim gelebilirim." diye yazdı Lenore. Evleri çok uzak değildi, on beş veya yirmi dakikalık bir yürüyüş ile ulaşabilirdi. Ancak Jisung ısrar edecekti. "Olmaz öyle. Ben geliyorum o zaman."
Lenore ne kadar reddetse de Jisung'un vazgeçmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden kabul etti, mum ışığında görebildiği kadarıyla eşyalarını almak için hazırlığa başladı. Resim defterini ve kalemliğini aldı, orada kaldığında giydiği pijamaları hazırladı. Kedinin taşıma çantasını ortaya çıkarmadan önce mamasını poşete koydu. Üşümeye başlıyordu, elleri ve burnunun ucu donmak üzereydi sanki. Ufak çantasını omzuna taktı. Şu an üzerinde olan, evde giydiği özensiz giysileri onun için bir önem ifade etmiyordu. Yalnızca soğuk dairesine Jisung'un gelmesini bekliyordu.
Çok geçmeden kapı çaldı. Lenore kapıyı açtığında Jisung'un geniş gülümsemesini görmüştü ve ısınmaya başlamıştı. Jisung, "Evin cidden soğuk." diyerek başlattı konuşmayı. Lenore başını salladı ve omuz silkti. Çıkmadan önce montunu giymesine yardım eden Jisung, bir yandan da kızı inceliyordu. İşler ters gittiği için üzgün olduğunu anlamıştı, garip bir sessizliğe bürünmüştü kız. Kedi üşümesin diye ona da sıcak tutacak bir yelek giydirmişti ve çantanın içine ufak bir battaniye sermişti.
"Haydi gidelim. Üzme kendini." dedi genç. Lenore başını kaldırıp Jisung'a baktı ve tek kaşını kaldırdı. Boy konusunda aralarında çok büyük bir fark olmayan genç adam, kızın saçlarını sevdi. Birlikte yürürken kızın dili biraz daha açılmış, artık konuşmaya başlamıştı.
"Senin de çalışman gerekmiyor mu?" diye sordu Lenore. Sokak lambalarının altında ufak adımlarla, hiç aceleleri yokmuş gibi yokuş aşağı yürüyorlardı. Lenore'un elindeki çizim çantası ve eşyalarını koyduğu kağıt torba bir öne bir arkaya sallanıyordu çünkü neşesi yerine gelmişti. Elektrikler kesilmiş olsa da eğlenceli bir yere gidecek ve arkadaşlarıyla olacaktı. Jisung ise kendi sınavının olduğunu, o söylediğinde hatırlamıştı. Lenore'dan mesaj alınca her şeyi unuttuğu için ancak farkına varıyordu.
"Oh, doğru ya. Birlikte çalışırız. Seungmin'in de vizeleri var."
"Siz enayisiniz." dedi Lenore. Başını hafifçe kaldırarak Jisung ile göz göze geldi ve gencin yüzüne alaylı bir bakış attı. "Ben vize olarak kombin yapıyorum." derken kibirle sırıttı. Moda tasarım okuduğu için hiç pişman değildi ve umuyordu ki olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunflowers still grow at night | han jisung
FanfictionNAME | SUNFLOWERS STILL GROW AT NIGHT INTRO | NEVERLEMORE_ ben sokak lambalarının altında dans etmeyi severim ve bulutlarda yürümeyi çatılardan bağırmayı severim NEVERLEMORE_ ve kalabalığın üzerinde sörf yapmayı uzun yıllardır olduğum kişiden kor...