CHOI LENORE
Dersi en erken biten kişilerden biri olarak, genelde hep takıldığımız kampüs kafesi Café Namu'ya doğru yola çıktım. Sanat Fakültesi'nin birinci katındaki kafeye çok sık uğrardık. Aslında her zaman gittiğimiz bir dükkan yoktu, göçebe takılırdık ve kim hangi kafeye yakınsa orada otururduk. Fakat Namu'ya diğerlerinden sık giderdik, diğer herkes gibi.
Kafeye ulaştığımda boş bir masa bulup çantamı koydum. Önümdeki yuvarlak beyaz masalar bizim sayımıza hiçbir zaman yetmezdi, bu yüzden yandakini de kendimize alırdık. Sohbet grubunu açıp geldiğimi ve beklediğimi yazdığımda ilk cevap veren derste olmasına rağmen Jisung oldu.
"Dersten kaçayım mı?" diye sormuştu ve ben onaylarsam bunu gerçekten yapacağını biliyordum.
"Onu Jeongin bir kez yaptı zaten. Pişman ettiler." dedim.
"Doğru, kusura bakma Lenore. Beni yoldan çıkaramazsın."
Güldüm ve onunla konuşmaya devam ettim. Yoldan zaten çıkardığımı, dersi dinlemesine engel olarak benimle konuşmaya ikna ettiğimi söyledim ve yeni fark etmiş gibi bir tepki verdi. Araya Hyunjin girdi, attığı mesajda dersten çıktığını ve on dakikaya geleceğini söylemişti.
"Lenore, ben gelene kadar ikimize brownie alır mısın? Felix ile konuştum ve canım çekti." diye eklemişti Hyunjin.
"Tamam. Diğerleri gelene kadar çabucak bitirelim."
Jisung mesajlarımızı okurken bu dediğime sessiz kalamamış, "Ben de buradayım, vicdansızlar." diyerek sitem etmişti.
Telefonuna gülümseyen bir manyak gibi görünüyor olabilirdim; açıkçası umursadığım yoktu. Herkes kendi arkadaş grubuyla takılıyordu veya tek başlarınaydı benim gibi. Neyseki ben onlardan ayrıldım çünkü kafeye Hyunjin'in girdiğini gördüm. Ona el salladığımda gülüşüyle yüzü aydınlandı ve yanıma geldiğinde iç çekip, "Selam." dedi.
"Selam."
"Buraya gelmeden önce 7-Eleven'da bir adam bana tanrıya inanıp inanmadığımı sordu." derken karşıma oturdu. Bir perakende zinciriydi bahsettiği yer, yaygın bir marketti ve içinde her şey bulunurdu. "Ulan, 7-Eleven'dan kahvaltı yaptım. Kendime bile inanmıyorum anasını satayım."
Ona gülerken fazla sesli olmamak için kafamı masaya koymak zorunda kalmıştım. Hyunjin de kendine gülüyordu ve sinirinin bozulduğu belliydi. Poşetin hışırtıları gelince kafamı kaldırdım, 7-Eleven poşetinin içinden iki tane çikolata barı çıkardı ve birini uzattı. İçinde yedi tane daha vardı. Barı elime aldım ama yemeden önce, "Gel önce brownie alalım. Beklediğimden hızlı geldin." dedim.
Çantasını yanıma koyduğunda kalktık. Onun fakültesi benimkine yakın olduğu için hızlı gelmesi normaldi. Kendimize birer tabak kek alıp yerimize geri döndük, Hyunjin telefonu çaldığı için tek elini cebine götürüp onu cevapladı. Birkaç kızın başka masalardan onu izlediğini gördüğümde sırıttım, çok şaşırdığım bir manzara değildi elbette. Ancak arkadaşımın kısmetini, onunla başbaşa oturarak kapatmak istemiyordum.
Ben sırtımı duvar tarafındaki minderlere verdim, o ise kapı tarafında oturdu. Hyunjin, "Chan hyung geliyormuş. Yanında Jeongin varmış." dedi kapattıktan sonra. Başımla onayladım, ardından kekime çatalı batırdıktan sonra yemeden önce ona kızlardan bahsettim.
"Seni birileri kesiyor."
"Kim?" diye sorarken ilgisiz görünüyordu. Her zaman karşılaştığı bir muameleydi nasılsa, gözü etrafta değildi. Onu izleyen ve hayranlıkla bakan kızlarla erkekler Hyunjin'i heyecanlandıran şeyler olmaktan uzun bir süre önce çıkmıştı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunflowers still grow at night | han jisung
Fiksi PenggemarNAME | SUNFLOWERS STILL GROW AT NIGHT INTRO | NEVERLEMORE_ ben sokak lambalarının altında dans etmeyi severim ve bulutlarda yürümeyi çatılardan bağırmayı severim NEVERLEMORE_ ve kalabalığın üzerinde sörf yapmayı uzun yıllardır olduğum kişiden kor...