Bu bölümde Smut yani cinsellik vardır...
hafif dirty talk var... Okumak istemeyen geçebilir :")
Ortalarda bir yerlerde Smut var ve dirty talk da içeriyor sevmeyen olursa oradan sonrasını okumasın ✨
-----
Serin sonbahar akşamında oturduğum yerde öylece gelmesini bekliyordum. Rüzgar iyice şiddetini arttırmış ve enseme kadar uzanan sarı saçlarımı birbirine katıyordu. Üşüdüğümü hissederek üstümdeki ona ait yün hırkaya sıkıca sarılarak hırkaya sinmiş olan kokusunu soludum derince.
Özlemiştim onu bir gün görmesem özleminden gözlerim doluyordu. Yer gök şahit çok seviyordum ben Jeon Jeongguk'u.
Her bir detayı çok güzeldi. Benden bir iki santim uzun boyu ve yan yana olduğumuzda belimden hiç ayrılmayan sıcacık elleri, bana oranla yapılı vücudu ile güzeldi.
Kahverengi dalgalı saçları alnına dökülürken büyük elleriyle ince parmaklarımı kavrayıp beni kendine çekerek o çok sevdiğim dudakları yüzümün her yanında dolanırken güzeldi.
Bir akşam üstü yüzümüze vuran deniz meltemi ile banklarda yan yana oturup gözlerimiz hırçın dalgalardan ayrılmazken iri kahve gözleri ile çaktırmadan bana bakarak derince iç çekip, gözleri gözlerimle buluşunca başka yere bakarmış gibi yaparken güzeldi.
Yanında küçücük kaldığımda tüm bedeni ile beni sarıp sarmalarken kulağıma beni asla bırakmayacağını ve çok sevdiğini söylerken güzeldi.
Jeon Jeongguk en çok benim yanımda güzeldi. En çok beni sarmalarken, öperken ve severken güzeldi.
Biz birlikte güzeldik ve çok kez asla ayrılmayacağımıza dek bitmek tükenmek bilmeyen yeminler etmiştik yaşadığımız kasabanın her bir yerinde.
Uzun beklemelerim sonucu bağrıma kor düşüren haberlerle gelmişti bana. Karşımda dikilip elinde tutmuş olduğu kağıt ile babasının yanına başkent Seul'e gidip orada çalışmaya başlayacağını söylüyordu.
"Taehyung bir şey demeyecek misin?" deyiverdi kırgın çıkan sesiyle. Yüzümden bu haberin beni üzdüğünü anlamasına şaşırmıyordum çünkü tanıyorduk birbirimizi yeterince. İstemiyordum beni burada bırakıp gitmesini. Döneceğini söylüyordu sürekli ama yine de istemiyordum. Onsuz bu ilçe de geçen her saat ölümüm demekti.
Gözlerimin dolmasına engel olamadım konu o olunca hiçbir şeye engel olamadığım gibi...
"Bırakma beni burada sensiz." dedim güç bela çıkan sesimle. Boğazım düğümlenmişti âdeta konuşamıyordum.Ellerini ellerim arasına aldı ve ensemden tutarak kendine çekti ayakta zor duran bedenimi. Üstüne giymiş olduğu beyaz fırfırlı gömleğin açık bıraktığı boynuna gömdüm kafamı ve dolu gözlerime dur diyemedim o dakika. Sessiz ağlayışımı ensesine düşen göz yaşlarımdan anlamış olacak ki elleri bel oyuntumda gezindi ve omuzlarımı okşayarak "Göz yaşların kalbimi incitiyor, kır papatyası." dedi kulağıma çarparak soluksuz bırakan fısıldamasıyla.
Orada birbirimize sarılarak kaç saat ağladık saymadım. Sayamazdım da onun yanında saatin, dakikanın nasıl geçtiğini hesap edemeyecek kadar aşıktım.
Sonunda birbirimizden ayrıldığımızda ağlamaktan yorgun çıkan sesimle "Evimize gidelim Jeongguk." dedim gözlerine bakıp onun da ağladığını belli eden kızarmış yanaklarını okşadım.
Kısık çıkan kırgın bir sesle "Gidelim, güzelim."
deyip ellerimi elleri arasına aldı ve yol boyunca hiç konuşmadan kasabanın batısında kalan diğer evlerden uzak evimize doğru yürüdük öylece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treunion - Kooktae ✔
FanficKimseyi ugurlamadım. Bir tek sevdiğim adam gitti, bir daha gelmedi. Şayet bilseydim bu gidişinin bir daha dönüşü olmayacağını bırakmazdım hiç. Aklıma sadece ona veda edişim geliyor... » Taekook four shot! » Smut, angst değil! © Tüm hakları Bir Saa...