İkinci bölümle birlikte sizi şimdiki zamanla baş başa bırakıyorum. Kitabı ilk okuduğunuz yerden, yani geçmişe gitmeden önceki yerden devam ediyoruz.
⚡
2. Bölüm "Yanlış Hayatlar"
"Kötü olmak sorun değildi. Asıl sorun, iyi olmaktaydı."
...
Selin'in kanlar içerisindeki görüntüsü gözlerimin önünden silinmiyordu ve buna sebep olan kişi ise tam karşımdaydı.
"Neden yaptın?" diyerek bağırdım.
Yanağımdaki yaşlar ağzımdan kaçan hıçkırıklara karışıyordu. Ağlamamın şiddeti ile omuzlarım sertçe sarsılıyordu. Son bir kaç saat içerisinde yaşadığım olaylar korkunç bir kabus gibiydi. Tek kurtuluş yolu gözlerimi açıp bu girdabın içinden kurtulmak olsa bile, ben buraya hapis olmuştum. Karanlık, ruhumu içine çekip beni tek korkumla baş başa bırakmıştı. Korktuğum gerçekler gün yüzüne çıkmıştı. Ölüm her insanın tadacağı bir sondu, bu yüzden ölümden korkmuyordum. Fakat hayatımın merkezine yerleşmiş olan insanların başına gelebilecek olan ölüm beni korkutuyordu.
Karşımda duran bu cani herif, ilk başta yol vermek için yavaşladıktan sonra bir anda arabayı Selin'in üzerine sürmüştü. Neden böyle bir şey yaptığını anlayamıyordum. Direksiyon hakimiyetini mi kaybetmişti, alkollü müydü yoksa bir psikopat mıydı, bilmiyordum. Ya da bunların hiç birinin bir önemi yoktu. Bunlar geçerli bir açıklama olamazdı. O bir insanı ölüme sürükledikten sonra ardında bırakıp kaçmıştı. Bu insanlığa sığmazdı.
"Sen nasıl bir insansın? Hiç mi vicdanın yok ya senin? Hiç mi merhametin yok?" dedim, yalvarır gibi.
Neden hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi şaşkınca baktığını anlayamıyordum. Neden bir kaç saat önce sınavına yetişmeye çalışan masum bir kızı ölüme sürükleyen o değilmiş gibi bakıyordu.
Rol mü yapıyordu?
Bulanıklaşan gözbebeklerim hedefinin üzerinde bir süre oyalandı. Bağırışlarıma aldırmayan keskin bakışları kahveliklerimden ruhuma kadar iniyordu. Hızla inip kalkan göğüs kafesim onun susması ile birlikte daha da hızlanıyordu.
Yumruklarımı göğsüne geçirirken, "Neden yaptın, neden, neden? Allah'ın cezası konuşsana!" diyerek bağırdım.
Öfkeyle çığlık atıp masanın üzerinde duran vazoyu elime alıp yere doğru fırlattım. Yerde parçalara ayrılan vazoyla birlikte eş zamanlı olarak geriye doğru adımladım. Susması sinirlerimi bozuyordu. Öfkemi kontrol edemiyordum. Ellerim sinirden titriyordu. Selin'i kaybetme düşüncesi göğsümün ortasına büyük bir hançer saplıyordu. Geriye doğru giden adımlarımla birlikte kalçam bir masaya çarpmıştı. Sanırım yemek masasıydı. Dizlerimin beni daha fazla ayakta tutamayacağına kanaat geçirip kendimi masaya yasladım.
Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp içime derince nefesler çekmeye başladım. Sakin olmam gerekiyordu fakat ben kendimi dizginleyemiyordum.
"Alara?"
Duyduğum tanıdık ses ile başımı kaldırdım. Önüme düşen saçları ittiğimde Kubilay'ın şaşkınca bana baktığını gördüm. Biraz gerisinde ise ayağıyla yerdeki cam kırıklıklarını iteklerken kendi kendine söylenen bir adam duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F.İ.V.E.
Action"Seni gerçekten çözemiyorum." dedi, gözlerimin tam içine bakıp. "Bazen savaşçı bir kadın gibisin, bazen ise bana oyun oynadığımızı düşündürten bir çocuk kadar masum ve saf birine dönüşüyorsun."