🍀
Elindeki kağıdı sıkıca kavrayıp erkek kardeşinin peşinden koştu.
Yaklaşık olarak 5 aydır bu şekilde, üç kardeş olarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı.
Bütün dünya muazzam zehirli bir gaz bulutunun hakimiyeti altındaydı ve çok fazla insan bu buluta kurban gitmişti. Nasıl veya nereden geldiği bilinmeyen bu bulut, herhangi bir oksijen kaynağınız yoksa veya gaz maskesi takmıyorsanız ciğerlerinizi dakikalar içerisinde çürütüyordu. Tanıştığı bazı kişiler bunun yanlış giden bir deney olduğunu bazıları ise (kız kardeşi de dahil) bunun uzaylıların evreni çöplüğe dönüştürdüğümüz için bizden aldığı bir intikam olduğunu düşünüyordu. Ama Sojung bunun sorumlusunun uzaylılar olsaydı, tek bir insan bile kalmayacağından emin olacaklarını düşünüyordu.Söylenenlere gör sağ kalan her bilim insanı, kendilerini bu konuda bir çözüm bulmaya adamışlardı ve duydukları son radyo yayınına göre de sonunda kurtulmanın bir çaresini bulmuşlardı. Geriye sadece bütün dünyanın havasını temizleyecek olan sistemi çalıştırmak kalmıştı! En azından radyoları bozulmadan önce öyle duymuşlardı... Panel, silahlı haydutlar tarafından ele geçirildiği için ise bunu yapmak zor olacaktı.
Sojung'un hiç umudu yoktu, nasıl nereden geldiğini bile anlamadıkları bir gaz bulutu için atmosferi temizleyecek bir çözüm bulmuş olabilirlerdi? Nasıl olurdu da biri çıkıp geriye kalanlar (bir kaç yüz bin, belki de daha azı) için canını namlunun ucuna koyabilirdi? En büyük sorusu ise bunu neden ordunun yapmadığıydı.
Ordu dururken kimsenin öyle bir aptallık yapmayacağını düşünüyordu... erkek kardeşinin birkaç kelimelik mektubunu bulana kadar.
"Sizin için her şeyi yapmaya hazırım."
Ne kadar belirsiz bir mektup gibi dursa da her şey saçlarıyla aynı rengi paylaşan, gökteki turuncu bulut kadar bariz ve tartışmaya kapalıydı. Kendini o namlunun önüne atacak saf, bizzat kendi kardeşiydi.
Hastanenin göz alan parlak beyazdan kahverengiye dönmüş fayanslarına topuklarını vura vura koşuyordu. Okuduğu mektup yüzünden tavan yapan siniri, kalbini sınırda attırıyordu.
Nasıl bir ahmaklıktı bu, veda bile etmeden kendi ölümüne gitmek?
Ablasına haber veremezdi, hayır. Kalbi ve ciğerleri bu kadar zayıfken olmazdı. O aptalı bulup sessiz sedasız geri getirmeliydi.
Koşuyordu ama nereye gittiğini veya gitmesi gerektiğini dahi bilmiyordu.Hastanenin bloke edilmiş kapısına yaklaştıkça yavaşladı, belki nöbet tutanlardan birkaç şey öğrenebilirim ümidiyle. Hem onlardan maske istemeden kendini dışarı atacak kadar akılsız da değildi ayrıca.
"Bugün Jaeho'yu gördünüz mü?" Olumsuz anlamda sallanan başlar üzerine maskenin kayışını kafasından geçirdi.
"Peki kurulan sistemin nerede olduğunu biliyor musunuz?" Nöbetçiler birbirlerine endişeli bakışlar attıktan sonra detaylarıyla her şeyi anlattılar. Beraber yaşadıkları süre boyunca öğrendikleri bir şey varsa o da, Sojung'dan bilgi gizlemenin onu durduramayacağıydı.Edindiği bilgiler üzerine biraz önceki temposunda koşmaya devam etti. Mekanizma onlara bu kadar yakınken nasıl olmuştu da daha önce hiç duymamıştı bunları.
Yaklaştıkça dikkatini topluyor, kimseye görünmeden hedefi olan kardeşine ulaşmaya çalışıyordu. Mekanizma ile arasında 500 metre ya var ya yoktu ki ordunun üniformasıyla gezen birilerini gördü.
Ordu sonunda kontrolü ele almaya mı karar vermişti yoksa? Neden bu kadar üzün sürmüştü hazırlanmaları? 2 hafta boyunca bilinmezliğin içine terk etmişlerdi herkesi.Sindiği yerden çıkarak koşup askerlerin yanına gitmek geliyordu içinden. Ama aynı zamanda içinde etrafı kemiren, bir şeylerin düşüp parçalanmasına neden olan yaramaz bir fare de vardı. Bu yüzden bekledi.
Bekledi ama hiçbir değişiklik olmuyor gibiydi. Sanki haydutlardan kurtulmuş normal nöbet tutar gibi etrafta geziniyordu askerler. Bu işte bir iş vardı. Güvenceye aldılarsa neden çalıştırmamışlardı? Ya da şu an çalışıyor muydu, ama biraz olsun ses çıkarması gerekmez miydi?Yaklaşmaya karar verdi biraz daha... biraz daha... biraz daha ve artık neredeyse içlerindeydi. İçindeki fare her şeyi yakıp yıkmış olmalı ki, tamamen şüpheye düştü ve askerleri uzaklaştırarak paneli kontrol etmek istedi, gerçekten çalışıp çalışmadığına bakmak.
Yerden eline orta büyüklükte bir taş geçirdi ve fark ettirmeden mekanizmanın arka tarafına doğru fırlattı, şanslıydı ki ilk atışında daha metale vurarak ses çıkarmıştı. Askerler hemen atış pozisyonuna geçerek o tarafa yönelmişlerdi. Bunu fırsat bilip olabildiğince sessiz ama hızlı adımlarla panele koşuşturdu.
Sistemin çalıştırılmadığını, hatta kolun kaldırılmasını önlemek üzere kilitlendiğini gördüğü anda nefesi sekteye uğradı. En başından beri haydutlar değil miydi yani sıkıntı?
İhanete uğramışlardı, bir an önce kardeşini da alıp buradan defolup gitmek istiyordu. Hızlıca uzaklaştı panelden, askerler onu görmeden gitmeliydi buradan. Bir binanın içerisine çökmüş dağılmış kapıdan askerleri izliyordu.
Bu cehennemden bir çıkış yoktu işte! Başından beri biliyordu...Omzuna çarpan el ile kaskatı kesildi. Kardeşini almaya gelmişken, şimdi ablasını kardeşsiz bırakacaktı.
Maske altından duyulan boğuk ses ile sakinledi sonra... "Abla!"
Hızlıca arkasını döndü.
Çok şükür diye geçirdi içinden, ablasının iki kardeşinin yasını tutmasına gerek kalmamıştı. Omuzlarından tutup sarstı Jaeho'yu."Burada ne arıyorsun seni ahmak?! Maskeni de çatlatmışsın zaten! Çabuk kalk geri dönüyoruz."
El hareketleri ile Sojung'u sakinleştirmeye çalışıyordu ama biraz zamanını almıştı. Sakince yerde duran demir makası alıp ablasının gözleri önüne serdi."Şimdi beni dinle..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wanderlust | wjsn one shots
Short Story'Would You Like' to know me a bit better? Gidişatı belli olmayan yaşanmışlıklar. 🪴 emojisi olan bölümler eski olup konusu değiştirilmeden düzenlenmiştir. 🍀 emojisi olan bölümler taptaze kurgulanmıştır. Önyargısız okumalar dilerim.