final

451 48 18
                                    

Steve, yattığı yerde birtakım hareketlenmeler olduğunu hissettiğinde yavaşça gözlerini araladı. Daha doğrusu, aralamaya çalıştı.

Çok da uzun sayılamayacak bir zaman dilimi öncesinde kızının yatağına yattığını ve onu kolları arasına aldığını hatırlıyordu sarışın adam. Sonrasında ise uyuyakalmıştı muhtemelen, ki kızının şu an sessizce kolları arasından sıyrılmaya çalışıyor olması uyumasının üzerinden oldukça az zaman geçtiğini kanıtlıyordu.

"Hey," diye seslendi kızına.

Kızı biraz suçlu gözlerle ona döndüğünde yorgun bir gülümseme belirdi adamın suratında. "Günaydın baba. Uyandırdığım için üzgünüm."

Steve kızının saçlarını okşadı. "Önemli değil prenses. Gün çoktan başladı zaten."

Kızı bir şey demedi, bunun yerine doğrulduğu yatağa geri yattı ve babasıyla yüz yüze geldi. "Yorgun musun?" Kısık bir sesle sordu. Steve dudaklarını birbirine bastırdı. Hem de çok, dedi içinden. Kızınaysa sadece başını salladı. "Ben gece uyandım ama sen yanımda değildin. Odana gidip uyudun sandım."

"Seninle uyuyacağıma dair söz vermiştim, değil mi?" Mary başını salladı. "Sözümü tutmadığımı hiç gördün mü?"

"Hayır." Mary düşünmede cevap verdi, çünkü babasının ona verdiği sözlerin hepsini tuttuğunu biliyordu. "Babalar sözünü her zaman tutar değil mi baba?" Steve buna da bir cevap vermedi. Sadece kızına yorgun bir gülümseme daha gönderdi. "Gece o arkadaşınla ne yaptınız?"

Mary, annesi ve babasının kavgalarının boşanmalarından sonra bile sık sık Tony'ye bağlanmasından dolayı elbette onun kim olduğunu biliyordu. Daha doğrusu, babasının onu çok sevdiğini ve değer verdiğini ancak uzun zamandır görüşmediklerini, bir de babasının o arkadaşını üzdüğünü biliyordu, duyduklarından sonra babası ona böyle anlatmıştı.

"Güzel geçti." Steve elini tekrar kızının saçlarına attı ve onları okşamaya başladı.

"Tekrar üzdün mü peki arkadaşını?"

"Umarım üzmemişimdir." Mary bu cevaba sessiz kalırken Steve devam etti: "Aslına bakarsan onu eskiden o kadar çok üzdüm ki, şimdi ne yaparsam yapayım onu o zamanki kadar üzebileceğimi sanmıyorum."

Sarışın kız babasının dediği karışık cümleyi toplamaya çalıştı birkaç saniye. "Peki bir daha görüşecek misiniz?" diye sordu sonra. En azından bu cevap babasını daha iyi anlamasına yardımcı olabilirdi.

Gerek saatlerce ağlamasından, gerek de son derece uykusuz olmasından dolayı sık sık yaşaran gözleri şimdi vereceği cevabın ağırlığı yüzünden dolmuştu. Sağ gözünden bir yaş yastığa damlarken kızı fark etmesin diye iyice gömdü başını yastığa. "Sanmıyorum tatlım."

Babasının dolan gözlerini çoktan fark etmiş Mary, "Onu nasıl üzdün ki?" diye sordu. Sonra sağ elini babasının yanağına uzattı ve sakallarını sevmeye başladı.

Steve hızlı bir öpücük kondurdu kızının avuç içine. "Verdiğim sözleri tutamadım."

Kızı bu sözle kaşlarını çattı, babasının verdiği sözleri tutmaması onun için imkansız bir şeydi. Ancak babası yeteri kadar üzgün görünüyordu ve onu daha fazla üzmek istemiyordu, bu yüzden yadırgamaktan kaçındı. "Mesela hangi sözünü tutmadın?"

Steve'in düşünmesine gerek yoktu. Senelerce, sırf kendine güveninden dolayı içi boş bir sürü söz vermişti. Hatta Tony'yi geçiştirmek için bile onlarca söz vermişti ona. Bu yüzden aklına ilk geleni söyledi kızına: "Mesela ona karavan alacağımıza dair söz vermiştim. Ama almadım."

ineffable || stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin