one

955 90 76
                                    

Güneş New York için batmak üzereydi. Gün bitiyordu, yeni günün doğmasına ise birkaç saat daha vardı. Yine de insanların koşuşturmaları bitmiyor, herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Bazıları sevgilileriyle yiyeceği yemek için lüks bir restauranta, bazıları arkadaşlarıyla gideceği filme, bazıları ise gece vardiyasına yetişebilmek için oldukça acele ediyordu.

Şehir merkezine on beş kilometre uzakta yaşayan sarışın adam ise müşterilerinden birinin daveti için olağan hızıyla hazırlanmaya çalışıyordu. Bir yere geç kalmaktan nefret ederdi. Şehir dışında yaşaması da işini kolaylaştırmıyordu ne yazık ki.

Siyah bir takım elbise giymişti üzerine. Ancak kravat mı taksa, papyon mu taksa emin olamıyordu. Papyondan nefret ederdi. Ancak kravat da böyle bir davete çok hoş kaçmayabilirdi. Emin olmak için aynanın önüne geçti ve ikisini de sırayla düğmeleri kapalı gömleğinin üzerine tuttu.

"Papyon tak bence." Arkadan gelen ince sesle aynada bir adım kenara kaydı ve kırmızı pijamasını giymiş kızını gördü.

"Eğer hanımefendi öyle istiyorsa." Gülümsedi ve yakalarını kaldırıp papyonu taktı. Aynaya son kez bakarken papyonunu düzeltti ve yatağın üstünden ceketini alıp üzerine giydi.

"Baba, ne zaman gelirsin?" Arkasına döndü ve kızını dudağını sarkıtırken buldu. Yanına gitti ve kucağına aldı onu.

"Erken sıvışmaya çalışacağım güzelim ama kaçta geleceğime dair söz veremem." Kızı kaşlarını çattı bu sefer ve babasının papyonuyla oynamaya başladı.

"Sen gelene kadar uyumayacağım."

Sarışın adam güldü ve odasından çıkıp merdivenlere yöneldi. "Mary, uyku saatinin on buçuğu geçmeyeceği konusunda anlaşma yapmıştık seninle. Lütfen Bayan Christie'ye zorluk çıkartma."

Küçük kız dadısından hiç haz etmese de bir şey demedi. "O zaman gelince yanımda yatar mısın?"

Kızını kucağından indirirken başına bir öpücük kondurdu. "Yatarım tabi." Kapının önüne ilerleyip aynada son kez kendine baktı. Arabanın ve evin anahtarını alırken yardımcıları ve kızının dadısı Bayan Christie salondan telefonunu getirdi. "Rutini biliyorsunuz zaten Bayan Christie. Bir aksilik çıkarsa lütfen arayın."

Kadın gülümsedi. "Merak etmeyin efendim. Size iyi eğlenceler."

"Teşekkür ederim." Kapıdan çıktı ve kızına el salladı. "Yaramazlık istemiyorum Mary."

Kızı, merdivenleri tırmanırken bağırdı: "Ben de seni seviyorum baba!"

Sarışın adamın otuz yedi kilometre uzağındaki evde ise esmer adam çıkmak üzereydi. O da saçlarını taramış, siyah bir takım giymiş ve papyon takmıştı. Ortağının (aynı zamanda kendisinin) davetine katılacaktı ancak bu gece cumartesi akşamıydı ve bunu istemiyordu. Oğlu ve kızıyla en sevdikleri programı izlemek daha makuldü ona göre. Fakat ne yazık ki arkadaşı kazandıkları ihaleyi bir an önce kutlamak istiyor ve 'hayır' cevabını kabul etmiyordu. Neyse ki davetiyeye adını yazdırmamayı başarabilmişti. Bu sayede gelen herkes ortağıyla konuşmak isterken o, erkenden tüyebilecekti. Ne yapabilirdi ki, adam ona başka çare bırakmamıştı.

"Pekala evlat. Eğer programı izlerseniz pazar kahvaltısını unutursunuz. Uslu bir çocuk ol, programı kaydet ve kız kardeşine güzel bir film aç." Yatağının üstünde oturan kızını kucağına aldı ve merdivenlere yöneldi. Oğlunun onu takip ettiğini anlayabiliyordu.

"Kaç gibi evde olursun?"

"Bilmiyorum, Pete. Erken gelmeye çalışacağım." Oğlu kafasını salladı.

ineffable || stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin