Ben geldimmmmm şaka bir yana zaman çok çabuk geçiyor, dört ay geçmiş son güncellemenin üzerinden... Çok ihmal ettim burayı nolur affedin.. Hiç bir bahanem yok sadece tembellik.. :) Ama halledicem İnşAllah hatamı telafi edicem :)) Öyleyse buradan başlayalım... İyi okumalar dilerim...
OLAY MAHALİ
Boğuk bir inleme sesi dolduruyordu zihninin içini, çok derinlerdeydi. İnleme sesinin kendisi olduğunun farkına varması biraz zamanını almıştı. Acı çekiyordu, dağınık zihni ile henüz idrak edemediği bir nedenden ötürü. Fiziksel bir acı mıydı? Yoksa ruhuna kazınmış pençe izleri miydi sol omzuna batan bu sızı... İnleme sesinin kendisine ait olduğunu fark ettiğinde kısa bir süre şaşkınlık geçirdi. O an kısa bir zaman dilimi de olsa acı dinmişti, sanmıştı. Zihnin odak noktası değiştiğinde beyni insana oyun mu oynardı? Acı hissini derinlemesine hissetmeye başladığı o anda zihninin oynadığı o küçük oyun da artık son bulmuştu.
Sağ elini usulca sol omzuna doğru götürdü. Hissettiği yoğun acının ana vatanını ararmışcasına sağ elinin parmak uçlarını sol kolunun - artık paramparça olmuş dışarıdan bakıldığında kazak olduğu sanılan ip yumağının- üzerinde gezdirmeye başladı. Parmak uçları acının kaynağına değdiği anda yine usulca inledi, ama bu kez sadece kendisinin duyabileceği bir ses ile içine içine. Kendi canının yanmasına bilmeden de olsa yine kendisi sebep olmuştu. Zihin dağınıklığından kurtulup tüm dikkatini sol omzuna yoğunlaştırdı. Neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Parmak uçları daha dikkatli bir şekilde acıya neden olan yarayı tanımlamaya çalışmaya başladı. Bu yoğun acıya neden olan şey; kovanının kim bilir nerede ve kimde olduğunu bilmediği kurşunun çekirdeğiydi.
Sol kolunu kıpırdatmak istedi. Yapamadı. Sanki kendi kolu kendisine ihanet etmek istercesine uyuşmuştu acının yoğunluğundan ve yüksek orandaki kan kaybından olmalıydı. O anda üşüdüğünü hissetti, iliklerine kadar titriyordu. Muhtemelen gecenin soğuğuyla eş zamanlı olarak vücudunun hazırlıksız yakalandığı bu tepkimeye karşı bedeni reaksiyon geçiriyordu. Ateşi vardı.
Oysa iri yarı bir adamdı, geniş omuzları ve heybetli gövdesiyle belki dışarıdan gören biri ölüme bile rahatlıkla meydan okuyabileceğini düşünürdü bu meçhul adamın. Dizlerini karnına doğru çekti, o kocaman cüssesi ufacık kalmıştı. Tam da şu anda yapmak istediği tek şey vardı o da içini çeke çeke "anne!" diyerek ağlamaktı. Canı çok yanıyordu o anda istediği tek şey şefkatti. Dilinden o sır gibi sakladığı sözcük döküldü. "Anne" dedi, anne kavramının belirsizliği zihninde şekillenirken. Anne kavramı onun için silik bir siluetten başka bir şey değildi. Küçük çocukların göz yaşlarının arasına gizlenmiş gizli güçtü anne demek. Oysa şimdi fark etmişti ki kendisi anne diyerek ağlamak demek ne demek bunu bile bilmiyordu.
Gecenin bir yarısı, saatin bile kendini unuttuğu bir zaman diliminde göğünü ağaç yaprakları süslemişken ve nerede olduğunu bile bilemezken acı içinde kıvranıyordu. Buna rağmen usulca toparlanması gerektiğini idrak ettiğinde ağır hareketlerle bulunduğu yerde kıpırdanmaya başladığı esnada zihni yeniden küçük bir oyun oynayıp yıllar önce unutmuş olduğunu sandığı bir sesi kullaklarında çınlattı.
"Barın... Oğlum..."
Eveeeeeet bölüm sonu... Muhteşem dörtlümüzün en sert karakterinin adı "Barın" kelime anlamı olarak güç-kuvvet demek. Bakalım gelecek bölümlerde o heybetli fiziksel gücünün ve adının ağırlığını gerçekten taşıyabilecek mi hep birlikte göreceğiz İNŞALLAH? :) :)
Yeniden görüşünceye kadar ALLAH'a emanet olun dostçelerim... <3 <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHR-Ü KOYU
Mystery / ThrillerIssız bir yolda yürüyorsun. Adımların sessizliğin ürpertici ahengine karışıyor. Dar sokaklardan geçerken artık tamamen sessizlik seni içine hapsetmiş. Yalnız değilsin biliyorsun. Ama burnuna gelen kan kokusu kadar da yalnızsın aslında. En savunması...