Siyahın en koyu tonunu yaşıyorum. Meğer bu şey tahmin ettiğimden de zormuş. Beynim , beynimin ihanet etmesi vücudumda soykırıma neden oluyor. Hastanedeki kaçıncı gecem bilmiyorum , bilsem de bir şey ifade etmiyor. Hatırlamıyorum. Başımda tek duran Doğu. Neden? Ne önemim var benim , niye bu kadar kıymetliyim? Kimsin sen Beren kim? Kayıp notalar gibiyim bir işaret yoksa bende yokum. Karanlığın içinde her gün biraz daha kayboluyorum , kayboluyoruz. Dalıyorum yine her zaman olduğu gibi... Yine içinde çığlıklar barındıran sessizliğimi açılan kapı bozuyor. Doğu. Gözleri normalden daha şiş. Yerimden doğruldum. Bunu yaparken bütün vücudumun seferber olduğunu hissediyorum. Doğrulmak bile çok yoruyordu. Benim doğrulmam ile bana sarılması bir oldu Doğu'nun. Anlam veremiyorum. Neler oluyor , yine ?
Boğazını temizledi.
Bu beni öldürüyordu. Hafızamı kaybetmiş olmam değil beni böyle öldüren. "Çaresizlik" bu beni mahvediyor. Tuhaf geliyor bana bu bütün olanlar. Bir anda hafızam gidiyor onunla beraber ailem , arkadaşlarım , anılarım , benliğim hepsi gidiyor. Geride kalan sadece hissetmem için büyük bir acı. Karşımda da aynı şekilde benim kadar Çaresiz iki kusursuz yeşil göz.
"Şşş." Dedim Doğu'ya. Kendim için demiyordum bunu. Ben ölmekten korkmuyorum. Anılarım olmadan ölmek istemiyorum. Hayır hayır bu benim için bile fazla. Şu cansız , ruhsuz beden hepsini kaldırır ama anıları olmadan ölmeyi kaldıramaz. Derin yeşil gözleri bana bakıyordu Doğu. Gözlerine daldım. "Daha fazla burada durmak istemiyorum. " diye mırıldandım. Sesimde ki çığlıkları tüm çıplaklığıyla anladığını biliyordum. "Ölmekten korkmuyorum ben , unutulmaktan anılarımı tekrar hatırlamamaktan korkuyorum. Belki de iz bırakmak istiyorum."“Tamam.” Dedi. Çıktı ve gitti odadan.
Bu hastalığı anımsatan beyaz duvarları sevmiyorum. Hiç hatırlamadığım odamı özledim , Ankara ‘ nın hangi köşesinde olduğunu bilmediğim evimi. Buraya ait değildim.
Beyaz renginden hiç Bu kadar nefret edeceğimi bilmezdim. Beyaz önlüklü doktorlar , beyaz duvarlar . beyaz çarşaflar , beyaz perdeler… Bu beyazlık içinde aykırı olan tek şey içimdeki karanlık. İstemiyorum artık kötü günleri. Bir okulum vardır elbet. Okula gitmek arkadaşlarımla olmak dışarı çıkmak istiyorum.
“Toparlan gidiyoruz” dedi Doğu. Hayatımda duyduğum en güzel şey buydu “Toparlan gidiyoruz.”
Güldüm ve ilk defa gülerken canım acımamıştı. Odaya birkaç doktor ve hemşire girdi bir de sanırım annem olan kadın ve ikizim. Yavaşça yerimden doğruldum , beni kaldırdılar , içerdeki doktorlar –biri babamdı sanırım- kolumdaki serumu çıkardılar ve gözüme ışık tuttular.
“ Bir sorun olursa Oktay hemen buraya gelmeli biliyorsun değil mi?.”
Oktay… Babamın ismi Oktaydı. Evet anlamında başını salladığını gördüm. Hemşire ve doktorlar odadan çıktı. İçerde Doğu ve ikizim kaldı. Yavaşça üstümdeki önlüğü çıkardılar. Doğu’nun elleri vücuduma değdikçe bir tuhaf oluyordum. Kırmızı olduğum kesindi. Peki kırmızının hangi tonundaydım ben. Elleri damarlıydı dikkatimi neden çekti bilmiyorum ama gözleri kadar kusursuzdu. Vücuduma bakmamak için gözlerime bakıyordu. Bende onun gözlerine bakmak için başımı kaldırdım. Sanırım ilk defa bu kadar dikkatli bakıyordum. Çok çok çok açık bir yeşil. Daha dikkatli baktım gözlerinin içindeki griyi gördüm. Gri yeşilin arkasında saklanıyor ama aslında ona mükemmellik katıyordu , o kusursuz yeşile. Üstümü değiştirdiler. İkizim arkamı geçti ve saçlarımı topladı. Alttan bol bir at kuyruğu. Yine Doğu’nun gözlerine dalmıştım ki nefret etmekte aslında ne kadar haklı olduğum kapı açıldı. “Beren , hadi gidiyoruz kızım.” Dedi Babam. “Pekala”
İşte gidiyorduk. Koluma Doğu girdi. Ağır ağır adımlarla yürüdük. Hastanenin bahçesine çıktık. Kar yağıyordu. Arkamı döndüm ve hastaneye baktım.
“ Gülmek sana yakışıyor.” Diye bir ses duydum. Tekrar arkamı döndüm. “Do… ?”
Güldü. Ona yamuk gülmek yakışıyordu. Büyüleyici mavi gözlerini bana dikti. “Doruk…” dedi. İtiraf etmeliyim sesi çok sexi çıkmıştı. Güldüm. Güldüğümü Doğu gördü ki kolumu sıktığını hissettim. “ Kolum acıyor Doğu!” dedim . Bir an kendine geldi “ Ööö özür dilerim.” Diye kekeledi. Kolumu çektim Doğu’dan. O an Doruk atıldı ve bana sarıldı. Boyu benden uzundu ve ona sarıldığım boynundaki dövmesi dikkatimi çekti. Kuş vardı ve çok güzel duruyordu. Gözlerimi kapattım kokusunu içime çektim. Kendimi buldum onda. “Beren hadi!!!” Doğu kızgın bir şekilde bunu söyledi. Kendime geldim ve Doruğa sarılmayı bıraktım.
Doruk elimi tuttu , sıkıca. Nedensizce mutlu oldum diyebilirim. Doğu’nun bakışlarını üstümde hissettim. Ama nedense bırakmadım elimi. Arabaya bindik ve yola koyulduk. Araba iyi ki büyüktü. Çünkü 6 kişi sığmamız küçük bir araba için uygun değildi. Eve gittiğimizi bilmek içimdeki mutluluğu katladı. Eve gidiyordum evime…
“Burası neresi?” diye sorduğumda arabadaki kahkahalar kulağımı tırmalıyordu. “ Ümitköy” Diye Doğu ve Doruk aynı anda cevap verdi. “ Tamam iki kere anladım Ümitköy” dedim ve güldüm.
Yaklaşık 45 dakikalık bir yoldan sonra büyük bir evin karşısında durduk. Ev sanki daha yeni döşenmişti. “Üst kat çatı katı.” Dedi babam. “Anlamadım?” diye tepki verdim. Yukarı çık der gibi baktı bana. Yavaş yavaş yukarı çıktım. Peşimden Doğu ve Doruk geldi. Odanın kapısını açtım. Bomboştu omzuma koyulan el “İstediğin gibi dekore et diye boş” dedi.
Yeniden başlıyordum her şeye yeniden.
Yeni oda . yeni bir ev , yeni bir ben ve beklide yeni bir aşk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parantez İçleri
RomanceHafıza kaybı neleri kaybettirir insanlara? Kişilik yok olur mu, ya da anılar? Hayaller silinir mi sonradan, yaşanmışlıklar kalır mı bizde? Yoksa bakışmalar, öpüşmeler gibi gider mi her şey şu beyin dediğimiz yerden? Belki de diğer insanların hayall...