O gün akşam yemeğinde Rozaine'in yanında kimse oturmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde ortaya çıkan bir dedikodu herkesi bir nebze olsun rahatlatmıştı. Kaptanın Rozaine'i tutuklattığı söyleniyordu. Sonunda rahat bir nefes almıştı, oyunlarımıza ve danslarımıza devam etmiştik. Bayan Nelly de oldukça neşeliydi. Rozaine'nin ona olan ilgisi başlarda etkileyici olduysa da, Bayan Nelly onu çoktan unutmuş gibiydi. Cazibesi ve nezaketi beni cesaretlendirmişti. Gece yarısı ay ışığında ona olan aşkımı ilan ettim. O da ilgimden rahatsız görünmüyordu.
Fakat ertesi gün Rozaine'in serbest olduğunu görmek hepimizi şok etti. Bordeaux'lu zengin bir tüccarın oğlu olduğuna dair belgeler sunmuş, kollarında hiçbir yara izi olmaması da salıverilmesi için yeterli görülmüştü.
Rozaine'in düşmanları ikna olmamıştı. ''Doğum belgeleri mi? Arsen Lüpen sizi ikna etmek için gerekli belgeleri çoktan düzenlemiştir! Kollarındaki yaralara gelince, ya hiç yarası olmadı ya da çoktan iyileşti!''
Daha sonradan, Rozaine'in, hırsızlığın yapıldığı saatlerde üst güvertede bulunduğu anlaşıldı. Düşmanları buna da inanmayıp, Arsen Lüpen gibi bir adamın hırsızlık yapabilmesi için orada bulunmasına bile gerek olmadığını iddia ettiler. Bütün olanlardan sonra hepimizin aklında açıklanamayan tek bir şey kalmıştı: Eğer telgrafta bahsedilen yalnız seyahat eden, sarı saçlı, isminin baş harfi ''R'' olan bu kişi Rozaine değilse, kimdi?
Rozaine, kahvaltıdan biraz önce, hiçbir şey olmamış gibi yanımıza geldiğinde Bayan Nelly ve Leydi Jerland masadan uzaklaştı.
Bir saat sonra, bir kağıt parçası elden ele dolaşmaya başladı. Bu kağıtta Bay Louis Rozaine'in çalınan mücevherleri saklayan kişiyi ya da Arsen Lüpeni bulana on bin frank ödül vereceği yazıyordu.
''Kimse yardımcı olmazsa, bu haini bizzat kendim yakalayacağım''dedi Rozaine.
Adeta bir yarış başlamıştı. Arsen Lüpen'e karşı Rozaine, ya da kimse henüz Rozaine'in masum olduğuna ikna olmadığı için Arsen Lüpen'e karşı Arsen Lüpen. Doğrusu bu ilginç yarışın sonucunu hepimiz merak ediyorduk.
Sonraki iki gün boyunca kayda değer bir gelişme olmadı. Rozaine günlerini gemide dolaşarak, bir şeyler araştırarak, sorgulayarak ve gözlemleyerek geçirdi. Kaptan da bu konuda elinden geleni yaptı. Geminin aranmadık hiçbir yeri kalmadı, çalınan mücevherlerin her yerde olabilme ihtimaline karşı bütün kamaralar arandı.
''Umarım yakında bir şeyler bulurlar. Bir sihirbaz olabilir fakat çalınan onca mücevheri yok edemez heralde,'' dedi Bayan Nelly.
''Elbette. Fakat üzerimizdekileri ve yanımızda taşıdıklarımızı da incelemeleri gerekir.''
Sonra Bayan Nelly'nin bir çok fotoğrafını çektiğim Kodak 9x12 marka fotoğraf makinemi gösterip, ''Aslına bakarsanız çalınan mücevherler en az bu büyüklükte bir makinenin içinde pekala saklanabilir. Bunu yapan kişi sürekli fotoğraf çekiyor gibi görünür ve böylece kimse ondan şüphelenmez'' dedim.
''Her hırsızın arkasında mutlaka bir ipucu bıraktığını duymuştum.''
''Bu genellikle doğru olabilir. Fakat şu an içinde bulunduğumuz durum bir istisna. Çünkü bu, Arsen Lüpen'in yaptığı bir hırsızlık.''
''Neden istisna olsun ki?''
''Çünkü o, bu işi yaparken yalnzca bir şeyler çalmayı düşünmüyor, bunu yaparken kimliğini açığa çıkarabilecek her koşulu da değerlendiriyor.''
''Birkaç gün önce onu bulabileceğimizden çok emindiniz.''
''Evet. O zamanlar Arsen Lüpen'in hırsızlığına tanık olmamıştım, şimdiyse olayın içindeyim.''