" Gerçekten kim olabilir ki?" dedi Bayan Nelly yüksek sesle.
Artık gemide yirmi kişiden az yolcu kalmıştı. Bayan Nelly herkesi tek tek inceledi.
" Daha fazla bekleyemeyiz," dedim.
Köprüye doğru yöneldik. Henüz on adım atmamıştık ki Ganimard yolumuzu kesti.
" Bir şey mi oldu?" diye sordum.
" Biraz bekleyin bayım, ne bu acele?"" Ben matmazele eşlik ediyorum."
" Biraz bekleyin," diye tekrarladı. Sonra gözlerimin içine bakarak, " Arsen Lüpen sizsiniz, değil mi?" dedi.
Güldüm. " Yanılıyorsunuz. Benim ismim Bernard d'Andrezy," dedim.
" Bernard d'Andrezy üç yıl önce Makedonya da öldü."
" Eğer öldüyse benim burda olmamam gerekir. Yanılıyorsunuz, bakın belgelerim burda."
" Bunlar onun belgeleri, doğru. Bu belgelerin sizin elinize nasıl geçtiğini tahmin edebiliyorum."
" Yanlışınız var. Arsen Lüpen'in takma adının baş harfi 'R' ..."
" Bu da sizin oyunlarınızdan biri. Havre'dekiler buna inanmış olabilir. Güzel olan yapmışsınız doğrusu, fakat maalesef bu sefer şans sizden yana değil."
Bir süreliğine kalakaldım. Sonra sağ koluma şiddetli bir şekilde vurdu. Acıyla inledim. Darbe tam kolumdaki henüz iyileşmemiş olan, telgrafta bahsedilen yaraya denk gelmişti.
Başka yol kalmamıştı, teslim olmaya mecburdum. Bayan Nelly'ye döndüm. Her şeyi duymuştu. Göz göze geldik. Sonra ona verdiğim Kodak fotoğraf makinesine baktı, her şeyi anladığını ifade eden bir işaret yaptı. Rozaine'in yirmi bin frankını ve Leydi Jerland'ın mücevherlerini o makinenin siyah deri kabının içindeki ufacık boşluğa saklamış, Ganimard beni tutuklamadan önce makineyi Bayan Nelly'ye vermeyi başarmıştım.
Ganimard ve iki yardımcısının beni tutukladığı o an, tek bir soru dışında hiçbir şey umrumda değildi. Bayan Nelly ona verdiğim şeylerle ne yapacaktı?
Çalınan para ve mücevherlerin bende olduğunu kanıtlayamadıkları sürece korkmamı gerektirecek bir durum söz konusu değildi. Fakat acaba Bayan Nelly bu kanıtı onlara sunacak mıydı? Bana ihanet eder miydi? Bana olan hisleriyle öfkesi yumuşamışken benim yanımda mı olacaktı yoksa acımasız düşmanımın yanında olup beni ele verecek miydi?
Önümden geçti. Bir şey diyemedim fakat belli belirsiz bir selam verdim. Diğer yolcuların arasından geçerek köprüde ilerledi. Kodak makinem elindeydi. Herkesin içinde beni ifşa etmeyeceğini biliyordum. Bunu yapacaksa da daha gizli bir şekilde yapardı. Fakat köprüyü birkaç adım geçtikten sonra sendelemiş gibi yaparak Kodak makinemi gemi ve iskele arasından denize attı. Daha sonra köprüden geçerek hızla kalabalığın arasında kayboldu. Onu bir daha hiç görmedim.
Bir süreliğine hareketsiz kaldım. Sonra Ganimard'ı şaşırtarak, " Evet. Ne yazık ki dürüst bir adam değilim!" Dedim.
Arsen Lüpen'in bana anlattığı kadarıyla tutuklanmasının hikayesi böyleydi. Daha sonra kaleme alacağım bazı olaylar sayesinde aramızda bir çeşit arkadaşlık gelişti. Buna sahiden arkadaşlık diye bilir miyiz? Sanırım diye biliriz. Bu arkadaşlığın hatrına beni ara sıra ziyaret eder, kitaplığımdaki sessizliğe gençliğinin canlılığını, heyecanının bulaşıcılığını, kaderinde yalnız iyilik ve güzellik olan bir adamın neşesini getirir.
Nasıl mı görünüyor? Onu nasıl tarif edebilirim ki? Onu yirmi kez gördüm, her seferinde başka bir kılıktaydı. Hatta bir keresinde bana şöyle demişti:
" Kim olduğumu artık ben bile bilmiyorum. Aynada kendimi tanıyamıyorum."
Çok başarılı bir aktör olduğu kesindi ve kılık değiştirmek konusunda oldukça yetenekliydi. Hiç çaba harcamadan, saniyeler içerisinde başka bir insanın jest ve mimikleirni taklit edebilirdi.
" Neden belli bir biçim ve karakterde olayım ki? Neden hep aynı sıkıcı insan olma riskini alayım? Benim karakterimi yaptığım işler oluşturuyor." demiş ve biraz gururlu bir şekilde şunları eklemişti:
" Hiç kimsenin, ' işte Arsen Lüpen orada!' diyememesi çok daha iyi. Onun yerine benim yaptığım bir işi görüp tereddüt etmeden, ' işte bu Arsen Lüpen'in işi!' diyebilmeleri asıl mesele."
