[haunted by the ghost of you]

405 45 104
                                    

Hikayenin normalde ilk bölümde bitmiş olması gerekiyordu fakat ikisi ayrıldıktan sonra neler olduğunu da yazmak istedim

Bu arada medyadaki çizim bana ait Reki'nin kitaptaki görünümünü tam olarak böyle düşünüyorum :")

İyi okumalar♡

***

Langa cebindeki anahtarı çıkarıp kapının kilidine takarken kendinde anahtarı çevirecek gücü bile bulamıyordu. Parmaklarını hareket ettirmekte zorlanıyor, bacakları titriyor ve gözleri deli gibi yanıyordu. Kendini zorlayıp anahtarı iki kez çevirdikten sonra kapı açılınca içeri girip ayakkabılarını çıkardı. Kapıyı kapatıp ağır adımlarla odasına gittiğinde kendini yatağına bırakması birkaç saniye bile sürmemişti.

Hissettiği sıcaklık ile vücudunun gevşediğini hisseden genç adam hâlâ soğuk olan ellerini yüzüne kapatıp derin bir iç çekti. Hayatındaki en garip günü yaşamıştı fakat aynı zamanda hayatının en güzel günü de olabilirdi... Aklına gelen kızıl saçlar, kehribar gözler ve her gördüğünde bir saniye bile kaçırmamak için gözlerini kırpmadan izlediği o gülümseme, Langa'nın gözlerinin tekrar yanmaya başlamasına sebep olmuştu.

Nefes almak için dudaklarını araladığında kendi isteği dışında dudaklarının arasından kaçan küçük hıçkırığın ardından neredeyse yarım saattir tutmaya çalıştığı gözyaşları yanaklarına doğru süzülmeye başladı. "Neden beni kendine bu kadar çabuk bağlayıp gittin Reki?" Diye boğukça mırıldandı ellerini yüzünden çekmeden.

Keşke, dedi içinden. Keşke gecemi sana vermeseydim.

***

Saat gece yarısını çoktan geçmişken, kar yağışı yoğunluğunu iyice arttırmış, hava mümkünmüş gibi daha da soğumuştu. Hastanenin kar ve buzla kaplı bahçesinde duyulan tek ses, karda yürürken çıkan çatırtı sesiydi. Bu sesi çıkaran kişi ise, bilincini kaybetmemek için kendisiyle savaş halinde olan kızıl saçlı çocuktu.

Tüm akşamını soğuk havada geçirip kendini fazlasıyla yorduktan sonra iyi olabileceğini düşünmemişti zaten. Üstündeki mont bile soğuğu iliklerine kadar hissetmesini engellemiyordu ve deli gibi titriyordu. Otobüs durağından hastaneye kadar yürüdüğünden o kadar fazla yorulmuştu ki, gözlerini bile zar zor açık tutuyordu.

Yine de yaptıklarından pişman değildi.

Sonunda hastanenin kapısına yaklaşabildiğinde derin bir nefes verdi Reki. Nefes verirken bile göğsünde acı verici bir sızı hissetmesi durumunu ne kadar kötüleştirdiğini fark ettiriyordu ona, fakat umrunda değildi. Hayatındaki en güzel günü geçirmişti ve bunun için birkaç gün önce ölmeyi kabul edebilirdi değil mi?

Hastanenin beyaz, göz yorucu ışığı genç adamın soluk yüzüne vurduğundan ayaklarını kaldırmaya hali olmadığından ayakkabısını pürüzlü zemine sürterek kapıdan içeri girdiğinde düzene sokmaya çalıştığı nefes alış verişleri iyice kontrolünden çıkmıştı. Acıtıyordu. Kendini daha fazla tutamayarak bedeninin gürültüyle yere yığılmasına izin verdiğinde beyaz ışık yerini karanlığa bırakmıştı. Zar zor duyabildiği hemşirelerin bağırış sesleri ise kısa bir süre sonra kesilmişti...

"Reki?"

"L-Langa!" Duyduğu ses ile sıçrayarak uyanan kızıl saçlı çocuk bakışlarını hızlıca odada gezdirdi fakat Langa'yı göremedi. Başını tekrar yastığa koyduğunda kolunda hissettiği yumuşak dokunuş ile başını o tarafa çevirdi. Kendisine endişeyle bakan yeşil gözlere karşı gülümsemeye çalıştı ama yapamadı çünkü Langa'nın buraya gelmiş olabilme ihtimali bile onu hiç olmadığı kadar heyecanlandırmıştı, arkadaşını görmeyi beklemiyordu.

the night we met|renga|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin