cuatro

103 23 88
                                    

Şu multi yüzünden Ashton bölümü yazdığım doğrudur, tamamen doğrudur hatta. O yüzden, iyi okumalar!

Ashton, ela gözlerini temkinli bir hareketle ve kısa tekrarlarla etrafında gezdirdikten sonra 67 model, siyah Chevrolet Impala'sının kapısını açtı. Henüz sabah saatleri olduğu için oldukça sakin olan büyük cadde, son birkaç yıl içerisinde inanılmaz düzeyde artan araba sayısı yüzünden iki şeritli yolun kaldıramadığı bir trafiğe teslim olmuştu.

Kapıyı arkasından ittirip trafik yoğunluğunun arasında kendisine bir geçiş açabileceği anı bekledi ve o an geldiğinde, uzun bacaklarıyla yolun karşısına geçti.

Seyyar bir dondurma arabasının kış mevsimininin çökmek üzere olduğu ve Ashton'ın başını kaldırdığında her yanı kapladığını seçebildiği gri, yağmur yüklü bulutların gölgelediği New York sokaklarında şüpheci bir yavaşlıkla gezindiğini farkettiği için bir süre uzun saçlı ve dünyanın her yerinde gençleri kasıp kavurmakta olan hippi akımının etkisinde olduğu belli olan giyimiyle dondurmaların başında bekleyen genç adamı izledi ve tedirgin bakışlarını onun üstünden çekmeden yanından geçti.

Onun için bu, zorunlu bir rutinin de ötesine geçmişti; onun için tüm bunlar, hayatını oluşturuyorlardı. Tedirgin, diken üstünde, her şeyden ve herkesten şüphelenerek ve kimseye sırtını yaslayamadan süren bir hayattı onunki.

Amerika Birleşik Devletleri ordusunda yetişip Küba istihbaratının hizmetini sürdürmeye, veya görünen yüzüyle ünlü jazz müzik sanatçısı ve yüzyılın seks ikonu, tüm erkeklerin hayallerini süsleyen o kadın olan Monika Hierrez'in özel korumalığını yapmaya başladığı tüm süreç boyunca ve ondan da sonrası yani şimdilerde de hayatı sürekli sallanan taşlarla döşeli, zorlu bir patika olarak önünde belirmişti.

Ashton, bu yola bilerek girmişti.

Onun hayalindeki geleceği, Küba'da, hayallerin ülkesinde yaşanan devrimin tüm dünyayı kasıp kavurduğu bir geleceğin potasında eriyecek ve ona karışacaktı.

Sovyetlerde, Küba'da, Çin'de ve her yerde..

Amerika'da bile.

Başını kaldırıp önünde durmakta olduğu ve bugünlerde oldukça popüler olarak tüm ülkelerde milyonlarca bayi açmış olan fast food zincirinin, Mc Donalds'ın sarı logosuna bir süre baktı.

Amerika'da sosyalist bir rejimin, gitgide kendi kanlı dişlerine göre daha fazla et bulmakta olan emperyalizmi ne kadar güçlükle yıkarak kurulabileceğini ve bunun için ödenecek bedeli düşündü.

Değecekti.

Ashton, hayaller ülkesini hayaller dünyasına dönüştürebilmek için her şeye değeceğini düşünüyordu.

Tam da bu yüzden, Monika'nın bu düzenin kurucularından ve birinci elden şahitlerinden biri olarak şüpheye düşmesi ve duygusallığa kapılması onun sinirlerine dokunuyordu. O, Küba tarafından bizzat görevlendirilmiş ve Ashton'ın tanışma hayallerine erişemeden ölüm haberini aldığı liderlerle birlikte çatışmıştı.

Kahverengi deri ceketinin yakalarını düzeltirken hıhladı.

Ona göre Monika, yalnızca şımarıklık ediyordu. Kendisi gibi Küba'nın güvenini kazanmak zorunda kalmamıştı veya kendisi gibi ateş hattında kalmıyordu. Siyah uzun saçları, koyu kahverengi ve yüzünde birer siyah inci gibi parlayan gözleri, dişil hareketleri ve her erkeği baştan çıkarabilecek gülüşüyle onun işi Ashton'tan, Fidel'den, herkesten daha kolaydı.

En azından Ashton, beyaz italik bir yazıyla Slavia yazan pastanenin, ceviz yeşili demir kapısını ittirerek içeriye girerken böyle düşünüyordu.

meet you there, in babylon /hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin