3 Dev Ülke Savaşı

11 2 12
                                    

Japon-Çin-Kore Üçlüsünün Birbirine Duyduğu Nefretin Altındaki İlginç Sebepler
öncelikle, yabancısı olarak biz karıştırıyoruz ama, japon-çin-kore insanının fiziksel görüntüleri sahiden bizim karıştırdığımız kadar benziyor mu, bununla başlayalım.

fiziksel anlamda çinliler ve japonlar birbirlerine hiç benzemiyorlar.
şöyle "hiç", yani aklınıza "türk" dediğinizde gelen ortalama görüntü ile, ortalama "alman" imajı ne kadar benzerse o kadar benziyorlar. yani türkler ve almanlar da beyaz, çekik gözlü değil, pigme değil, dev değil, ama "ohaaa çok farklı" ise, çinli ve japonlar da inanın o kadar farklıdır. ha, kore ve japon halkları nispeten birbirlerine daha yakındır ama onlar bile farklıdır. içlerinde en kısa, kavruk, ve sarı-kara olanları çinlilerdir (ki beslenme gibi faktörler de etkili olsa gerek, özellikle kırsal bölgelerde).
kore biraz daha uzun boylu ve beyaz tenli insanlara sahip, en beyaz tenlileri ise japonlardır bu üçlemenin.
unutmayalım ki, beyaz ten, sadece bu üç ülkede değil, tüm asya'da en makbul şeydir. ayrıca asya'da, özellikle japonya'da, yuvarlak yüz köylülere ve "köylülüğe", uzun yüzler soyluluğa dalalet ediyor, yani daha uzun yüzlü olmak arzulanır bir şey, keza bizim beğenmediğimiz ince-kemerli burun çok beğenilen, yassı-yuvarlak-basık burun (ki biz yuvarlak burnu da severiz "hokka burun" diye) ise yine köylülere atfedilen bir unsur. neden? bir şey bolsa "yuvarlak yüz-yuvarlak burun" gibi, hemen bir avam, banal, köylü etiketi yapıştırılıyor. keza bizde makbul olmayanlar, orada ender olduğu için gözde ve güzel. arada tutan tek şey, beyaz ten sevdası olsa gerek (ki bu da hem japonya, hem türkiye'de solaryum seven yeni nesiller için bir anlam ifade etmiyor.)

gelelim çin-kore-japon düşmanlığına

batı dünyasıyla tanışmadan evvel, asya'nın efendisi çin idi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

batı dünyasıyla tanışmadan evvel, asya'nın efendisi çin idi. ki, bunu askeri manada değil sadece... nasıl orta çağ'da kilisenin yarattığı bir evren algısı varsa, "evren=hristiyanlık alemi" gibi bir denklem kurulduysa, benzeri asya'da da vardı, bu da, konfüçyusçu evren anlayışıydı. kültür ve medeniyette, edebiyatta, felsefede en ileri olan (aynı zamanda bu unsurlarını adeta bir ürün gibi diğer asya ülkelerine ihraç eden) çin, aynı zamanda kurduğu mandarin sistemi ile devlet yönetiminde de en ileriydi.

      peki nedir bu? 

bu şudur, hanedanlar değişir, ama devlet baki kalır. devletin sürekliliği esastır, tıpkı bugünkü bürokrasi gibi. hükümetler değişir, ama devlet aynı şekilde işler, bunu bugün bürokratlar, o zaman mandarinler sağlardı. (fakat durum, japonya gibi tek hanedanın hiç kesilmediği, hatta bununla övünülen devletlerde böyle değildi, o ayrı). sonuçta çin, her alanda diğerlerinden ileriydi, nüfusu ezici bir güçtü, ileri olduğu alanlarda da durumunun farkındaydı, haliyle kendinden başka bütün asya halklarına "ilkel, gelişmemiş devletler" gözüyle bakardı. japonya, nitekim çin alfabesi diyebileceğimiz -teknik olarak ideogram denen- kanjilerle yazardı; ki japoncanın çince ile hiçbir alakası yoktur, aynı dil ailesinde bile değildir, gramer yapısı tamamen farklı, sentaksı tamamen değişiktir. öyle ki, japonca'da, dilin içinde kullanılan sesler sadece çin alfabesi ile yazılamadığı için, kendisi de ayrıca alfabe yaratmak zorunda kalmıştır.
belirtilmelidir ki, okullarında direkt çince metinler okutmasına, çinli filozofların eserlerine japon filozoflardan daha çok yer vermesine rağmen, hani diğerlerine kıyasla japonya yine en ileri olandı, zira en azından komplike olmasa da, bir devlet geleneği vardı ve bu gelenekleri son derece güçlüydü. kore ise, japonya ve çin arasında yer alan coğrafi konumundan dolayı, daima iki ülke arasında kalmıştır, üzerinde iki ülkenin tepiştiği çimenlik gibidir, hep ezilmiştir, ya çin otoritesindedir, ya da japonya oraya hakim olmuştur. tarihi boyunca gelişmeye fırsat bulamamıştır pek, çünkü hep sömürülmüştür. çin ve japonya, birbirlerinin doğal düşmanıdır, çünkü asya'nın en güçlü iki devletidir, haliyle birbirlerini sevmezler. koreliler ise, bu iki devlet tarafından sömürüldüğü için ikisini de sevmezler. çinliler, japonları aşağı görür, korelileri zaten insandan bile saymaz, ilkel bulurlardı. japonlar, çinlileri de, korelileri de yeterince "savaşçı", yeterince "cesur" bulmazdı. (özellikle, batı'yla tanıştıktan sonra bu fikri daha sık dile getirir oldu japonlar.)
batı'nın çin'de yaptığı eylemlerden sonra, daha o zamanlar yüzlerce milyonluk nüfusu olan çin'in batılı devletlerin karşısında yenilmesiyle, japonya bu olaydan çok etkilenmiş, o korkuyla kendini gelişmeye adamıştır. öyle ya, o kalabalık çin bile yeniliyorsa, teknolojisiz kendisi un ufak olacaktır, bunun farkındadır. japonya, isteyerek değil, hayatta kalmak için gelişmek fikrine adamıştır kendini.. ha, elbette bu düşünce pat diye gelmemiş, uzun uzun tartışılmıştır, "dışa açılsak da teknoloji mi alsak, yoksa komple içe mi kapansak?" deyü. nitekim az biraz dışa açıldığı bahanesiyle devrilmesine çanak tutulan tokugawa şogunluğu'ndan sonra, "imparatora saygı-yabancıları kovalım" -japoncası sonno joi- sloganıyla yola çıkan kişiler, bu kez başa geçen imparator meiji, restorasyon kararı verdiğinde ona destek olmuşlardır. arada çıkan köylü isyanları da önemli olmakla birlikte, son tahlilde japonya'nın inanılmaz bir hızla değişim geçirdiği gerçektir.

japonya ile ilgili bilgilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin