-1

45 7 5
                                    

Öncelikle herkese merhabalar. Bana Apelia olarak hitap edebilirsiniz. Anonim takılmak benim için en iyisi olacak. Böylelikle özgüven kaygısı yaşamam ve kendimi daha iyi ifade edebilirim. Henüz on yedi yaşındayım ve bu kitabı yazmak için uzun zamandır düşünceler içindeydim. Yalnızca hayal olmasından korkuyordum, buna başlamak için attığım adım açıkçası oldukça ürkütüyordu -ki hâlâ ürküyorum-. Başarısızlık ve özgüvensizlik arasında sıkışan düşüncelerimi ancak toparlayabildim ve artık buradayım. Hazırsanız başlayalım... Yanlışım varsa affola.

13.08.1998
"Yaz yağmurlarının Antalya'yı ılık kollarına almayı sürdürdüğü sakin bir gündü. Gökyüzü kendini yavaştan ayaza bırakıyor, yazın son günlerini yaşatıyordu şehrin insanlarına. Yağmur altında bisiklet süren mahalle çocuklarından tutun, hasta olmayı göze alarak ip atlamayı sürdüren süslü kız çocuklarına kadar dışarıdan bakılınca her şey yolunda görünüyordu. Ancak bu sakinliği mahallenin ıssız alanlarında bir yerlerde dış görünüşü dudak ısırtan, şaşaalı görüntüsü ile bakanın bir kez daha bakacağı 'Dağdelen konağı' sakinleri bozmuştu. Yine eve aklı uçuk gelen eşinin bu defa ona silah çekmesi ile yanı başındaki küçük boy akvaryumu tereddütsüzce eşine fırlatıp dış kapıya koşan Zühre Hanım'ın bavulunu dolduracak vakti dahi yoktu. Tek ümidi kızını kurtarmaktı. Portmantodan çantasını alıp omzuna geçirdi ve henüz dört aylık bebeğini dağılmış kundağında sarmalayarak evden dışarı attı adımlarını. Arkasına bir kez olsun bakmadan koşabildiği kadar koşacaktı. Şiddeti zamanla artan yağmur sanki özellikle kolları arasındaki meleğe dokunmuyor, yanaklarından süzülen damlacıklar ile oyun oynuyordu. Nihayet caddeye vardığında sisler içerisinde yoldan geçen bie taksiyi farketti ve durması için el salladı. Bebeğini dikkatlice tutarak at arabasına yerleşen kadının yeni rotası belliydi. Faytoncu telaş sebebini merak ettiği bu kadının çaresiz bakışları altında ezilirken kadının isteği ile at arabasını havaalanına doğru yönlendirdi. Böylece İstanbul'a gidebilir, evren arası geçişlerin kaynağı olan gizemli kütüphaneye ulaşabilirdi. Nihayet havaalanına yakın bir yerde indiğinde faytoncuya baş selamı ile teşekkür ettikten sonra kızı Efsa'yı kolları arasında sıkıştırarak havaalanına yöneldi. Biletini alıp derhâl uçağa geçti, uçuşun başlamasını beklerken elleri titriyordu. Uçak içindeki görevlilerin emniyet kemeri eğitimini tamamladıktan sonra geriye yalnızca beklemek kalıyordu. Kucağındaki sırma saçlı meleğe sıkıca sarıldığı sırada uçak havalanmaya başlamıştı. Zühre Hanım düşünmeden edemiyordu; 483 kilometre, tam olarak 41 dakikalık bir yolculuk geçirecekti. Her ne kadar kulağa kısa bir vakit gibi geliyor olsa dahi, geçirdiği her dakika ona bir saat gibi geliyordu. Meleğinin uyuduğunu gören Zühre Hanım, yüzündeki buruk tebessüm ile nemlenmiş gözlerini yumdu. Farkında olmadan kendisi de bebeği gibi uyuklama evresine geçmişti bile. Uçakta yankılanan boğuk anons ile gözlerini araladığında İstanbul'a varmış olduklarını fark etmişti. Bir süre sonra uçağın yere inmesi uçağı şiddetli bir şekilde sallarken bebeğinin uyanmaması için tüm dualarını sunuyordu Tanrı'ya. Uçağın zemin ile temasında rahat bir nefes alırken sağ salim buraya kadar gelmenin verdiği huzurun bedeninde yaydığı enerjinin önüne geçemiyordu. Hızlı fakat acele olmayan sağlam adımlarını, kaldırım yamacındaki eski model; oldukça hoş görünen arabaya doğru yönlendirdi. Uzaktan gelen alımlı, bej rengi paltoya sahip, kucağındaki bebeğe sıkıca sarılan kadını farkettiğinde camlarını aralayan araç sahibi, kadına meraklı bakışlarını sunarken sessizce kadının lafa girmesini bekledi.

'Merhabalar, mutlu günler dilerim efendim. Acilen Sırlar Kütüphanesi'ne gitmem gerekiyor ancak ortalıkta bana yardımcı olabilecek bir taksi bulamadım. Rica etsem beni siz götürür müsünüz? Ah... Kabalığımı mazur görün, ismim Zühre.'

Yüzüne yerleştirdiği çekingen tebessümle, kendisine narin ellerini uzattığı bu kadına karşı içindeki çarpıntıya engel olamamıştı adam. Ela gözlerinden kiraz dudaklarına, dalgalı kumral saçlarından incecik zarif ellerine, oturaklı diksiyonu ve kuğuyu andıran zarafetine kadar adeta zihnini büyülemişti adamın. Yüzündeki hayranlığı belli etmeye çekinen bir tavırla kadının uzattığı zarif eli tuttu ve tebessümünü suratından esirgemeden karşılık verdi:

'Tanıştığıma memnun oldum Zühre Hanım. Tayfun, ismim Tayfun. Lütfen çekinmeyin, teşrif ediniz arabama. Elbette istediğiniz yere götürürüm.'

Bu ince görüşlü, takım elbiseli adamı nereden de çıkmıştı kadının karşısına? Lütuf. Evet bu adam Tanrı'nın, çaresiz kadına yardım eli olarak gönderdiği bir lütuftu! Dikildiği yerde çok beklemeden bindi kadın onun için bekleyen arabaya. Yol boyunca yanlarındaki bebeğin mırıldanmaları haricinde hiç ses çıkmamıştı aracın içinden. Dakikalar sonra nihayet kütüphaneye geldiklerinde kadın bebeğini yeniden sıkı sıkıya kundağına sararak kucağına aldıktan sonra onu buraya kafar getiren zarif adama döndü.

'B-borcum... Pardon, efendim. Borcum ne kadar?'

Gözlerini devirmemek için güç sarfeden adam, kadınun boşta kalan elini avuçları arasına alarak tüy kadar hafif bir öpücük bıraktıktan sonra sıcakkanlı tebessümünü armağan etti.

'Ne borcundan söz ediyorsunuz Zühre Hanım? Sizin bana borcunuz yoktur, uzun zamandır hiç kimse ile yol arkadaşlığı yapmıyordum, iyi oldu benim için.'

Bu bir çeşit rüya falan olmalıydı. Nasıl bu kadar mütevazi olabilirdi bir insan? Kemikli ellerinden biçimli burnuna kadar ürkütücü bir şekilde kusursuzdu. Bakıştıkları süre zarfında birbirlerine karşı dudaklarındaki goncalardan ödün vermeyen bu yetişkin için veda zamanı gelmişti. Elini usulca çekti adamın avuçları arasından. Son kez minnettar bakışlarını ileterek yavaşça indi arabadan. Kütüphaneye doğru ilerleyip önündeki devasa kapıyı iterek açtı ve içeri adımladı. Bilgi kitaplarından tutun sanat eserlerine kadar her çeşit kitap vardı yüksekliğinin sonu bilinmez koridorlarıda. Sahiden söylenildiği kadar gösterişliydi bu Sırlar Kütüphanesi denilen yer. Sahi, böylesi kıymetli bir yerin başında bekçi ya da görevli olmaz mıydı? Ayakkabılarının tıkırtıları etrafta yankılanırken her yerde yonca sembolündeki heykele gömülü, antika aynayı arıyordu. Çeşit çeşit kitapların bulunluğu raflar arasında gezindi bir süre; bilim dergilerinden tutun, eski ansiklopedilere kadar ne ararsanız bulabileceğiniz böylesine büyük bir yere geçiş aynasını koymak ne kadar mantıklıydı düşünmeden edemiyordu. Sonuçta buraya öylesine gelen biri tesadüfen de olsa rastlayabilirdi değil mi? Gezindiği son rafın ardındaki tozlu kapıyı fark ettiğinde derin bir nefes alarak kalın tabaka tozu üfledi. Kucağında kıpırdanan bebeğin başına ufak bir öpücük kondurduktan sonra yavaşça kapıyı ittirerek içeriye doğru adımladı. Birkaç ıslak paspas, eski bir daktilo, kuş tüyü, sararmış kağıtlar ve lekeli bir örtüyle yarı buçuk sarmalanmış beton heykel haricinde hiçbir şey yoktu. Üzerindeki örtüyü güçlükle sıyırıp aldığında aradığı heykeli bulduğu için sevinmişti, her ne kadar içindeki burukluk sevincinden büyük olsa da... Söylenecek çok şey vardı, kızına vereceği daha çok öğüt, sarılıp uyuyacağı geceler ve deli gibi alışveriş yapacağı günşer vardı. Ancak şimdilik bu günleri ertelemesi gerekiyordu. Devasa heykelin altına sabitlenmiş kuru, tahta çekmeceyi geriye doğru çekti ve içindeki kitabı alarak yeniden heykele doğru yöneldi. Kitabın üzerindeki yonca kabartması, heykelin yonca şeklindeki oyuğuna tam oturuyor; birbirleriyle temas etmez göz kamaştıran kıvılcımlar etrafa saçılıyordu. Kıvılcım tüm kütüphaneyi kaplayana kadar büyüdüğünde heykelin üzerinde saf ışıktan oluşan bir kapı oluştu. Kadın olanları hayretle seyrederken artık veda zamanının geldiğinide anlamıştı. Öptü, kokladı bebeğini. Işıl ışıl parlayan, olacaklardan habersiz etrafta gezinen ufak gözleri işini zorlaştırıyordu. Son bir kez daha sıkıca sardıktan sonra,  yanaklarından aşağı süzülen yaşlarla birlikte kucağındaki meleği kapıya doğru uzattı. Gözden kaybolan bebeğin ardından dindirmeye çalıştığı hıçkırıklarını kesen, heykelin içinde yankılanan ses olmuştu.

"Yeni evine hoş geldin, Efsa melek."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 23, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İncirler Çiçek AçtığındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin