"Bir zamanlar tüm yıldızlar geceden daha karanlıktı, ta ki gece uyanana kadar."Perdeler açıldı.
Sesler kesildi.
Ve Naci Hoca konuşmaya başladı."Bu güzel günde buraya gelen herkese teşekkürlerimi sunuyorum arkadaşlar. Hoş geldiniz!" salondan alkış sesleri yükselirken kapı açıldı bir anda.
Sıla gelmişti, buradaydı. Gerçi bu benim için pek bir şey ifade etmiyordu. Ama güzeldi. Saçlarını at kuyruğu yapmış, düz bir pantolon ve kırmızı kazak giymişti.
"Sıla Alaca, sen de hoş geldin." dedi Naci Hoca elindeki mikrofonuyla. Herkes ona bakıyordu hayranlıkla. Oysaki abartılacak bir şeyi yoktu.
Bir şey demeden ön koltuklarda yerini aldı Sıla. Geri zekalı, tam da Onur'un yanındaki boş koltuğa oturdu. Sinirlerimi zıplatıyor bu kız. Okulda onun tavırlarını görmedi mi hiç, kızlara nasıl yaklaştığını? Yavşak!
"Oğlum yine nereye bakıyorsun?" dedi Arda merakla.
"Hocaya bakıyorum." dedim geçiştirerek. İnanmamış olacak ki yeniden konuşmaya başladı, "Önüne dön hadi başladı yarışma. Acaba ne soracak?"
Önüme döndüm ve sahneye odaklanmaya çalıştım. Bu sırada hoca okuldaki diğer edebiyat hocalarıyla konuşuyordu. Birkaç dakika sonra mikrofonu tekrar eline aldı.
"Öncelikle yarışmamız 5 sorudan oluşacak. En çok puan alan kazanır. Gayet basit sorular sorduk. Ayrıca güzel haber ise iki kişiyi kampa götürüyoruz. Şimdiden başarılar çocuklar."
"Hocam ya ne kampı deniz istiyorum ben!" dedi Ece suratını asarak. Konferanstan kahkahalar yükselirken araya Onur girdi, "Hocam kazanan belli işte: Sıla ve ben. Hem kamp da olsa kabulümdür. "
Ben şimdi senin ağzını dağıtırım, kampı görürsen sen.
Öfkem gittikçe artarken Onur'un kolunu Sıla'nın omzuna koymasına odaklanmıştım. Sıla'nın oradan gitmesini umuyordum. Çünkü ben oraya gidersem eğer elimden bir kaza çıkacaktı.
Kıskandığımdan değil, Onur'un bulaştığı tüm kızlar zararlı çıkıyordu.
Gözleri benimkini bulduğunda Onur'un kolunu çekip arkasına yaslandı. O şerefsiz de yüzünü bana döndüğünde bir el işareti yaptı. Ben onun el işaretini var ya ne yaparım...
"Ve yarışmamız başlıyor çocuklar!" diyerek bağırdı edebiyatçı. Çok geçmeden diğer edebiyat hocası sahneye çıktı ve konuşmaya başladı.
"Biliyorsunuz ki ünlü aşk hikayelerimiz vardır: Romeo ve Juliet, Ferhat ile Şirin ve Kerem ile Aslı gibi..."
"Bizim Kerem'in demek Aslı ile aşk hikayesi varmış. Vay anasını satayım." dedi Bora gülerek. Salon bir kez daha kahkahalara boğulurken hocanın kalın sesi bizi susturmaya yetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendimde Kayboldum
Teen FictionYıllar ona hem büyük dostlukları hem de ailesini kaybettirmiştir. "Daha ne kaybedebilirim ki?" derken kendini bir süre sonra çıkmaz bir sokakta bulur. Hayatına birini alır ve ikisi de büyük sarsıntılar yaşar... Gizli gelen gmailler, gerçeklerin or...