2.BÖLÜM- DRAGOS

120 80 4
                                    

Ölümsüzler karanlığa sığınmış, karanlığın kölesi olmuş varlıklardır. Kimisi gölge olmayı seçmiş, kimisi o karanlıkta yıldız olmayı. Öyle ya da böyle karanlık bizim gerçek evimizdi.

Karanlıkta hızlı adımlarla Dragos'a yaklaşmıştım. O elinde meşale ile sesin geldiği tarafa doğru gidiyordu. Bana dur dese de onu dinlemedim. Sonuçta ben bir ölümsüzdüm. Bana kızgın bakışlar gönderse de bir şey demedi. Gözlerim ile etrafı taradığımda büyük kayalığın ordaki insanı gördüm.

Adımlarımı o tarafa çevirirken yerdeki yaprakların hışıltısı kulaklarımı dolduruyordu. Dragos ise ses etmeden beni takip ediyordu.

Bir süre sonra kayalığın dibine gelmiştik. Burnuma dolan yoğun kan kokusu ile sağ elimle burnumu kapattım. Kan içme ihtiyacım gittikçe artmaya başlamıştı. Bu da neydi böyle? Yerde bir insan cesedi vardı ve vücudunun çoğu yerinden kan damlıyordu. Gördüğüm kadarıyla kalbi paramparça edilmişti. Bu çok büyük bir felaketti.

Midem kan kokusuna dayanamıyor, cesede doğru çekiliyordum. Bir anda Dragos kolumu tutup beni oradan uzaklaştırdı.

"Sorina git şimdi, hemen! Burası bende duyuyor musun? Alexander seni evine bıraksın, hemen git!"

Sanki Dragos bana yalvararak bakıyordu. Biraz uzaklaşınca kendime geldim. Saatlerdi kan içmediğim için zayıf düşmüştüm. Kendimi toparlayıp at arabasına yürüdüm.

Bu sefer de başaramamıştık. Duyduğum her seste arabadan inmiş ama o insanın sesini duymamış, onu kurtaramamıştım. Ayın on üçünde yine bir insan daha yaşamını kaybetmişti.

Aradan üç hafta geçmiş, teşkilatta o gün öldürülen insanın kim olduğunu bulmaya çalışıyorduk. Aslında ben ilk günden bulmuştum ama dikkat çekmemek için bir hafta daha beklemem gerekiyordu. Siania kasabasında yaşayan bir çiftçiydi ölen insan. Arkasında iki tane çocuğu babasız bırakmıştı. Kendime çok kızıyordum, o canavarı yakalayamadığım için. Evet bana göre o bir canavardı, masum insanları katleden bir canavar.

Ayan bu süreç içerisinde birkaç kez ziyaretime gelmişti. Mektubu sorduğumda ise beni geçiştirmiş, önemsiz bir şey olduğunu söylemişti. Hal ve hareketlerinde gözle görünen bir fark vardı. Bir kere artık yalnız kalmıyordu. Belki bu ölümler yüzünden kendini rahat hissetmiyordu.

Aslında garip olan benimle de asla yalnız kalmıyordu. En az beş koruma ile gezer olmuştu. Ona sorduğumda kendisinin önemli birisi olduğunu, bu yüzden güvenliği artırdığını söylemişti. Gerçekten tuhaf davranmaya başlamıştı.

Bunlardan biri de bana bazen saçma sapan yiyecekler yedirmeye çalışmış olmasıydı. Özellikle sarımsak. Aslında sarımsağın biz ölümsüzlere herhangi bir zararı yoktu. Sadece kokusundan hoşlanmıyorduk.

Ayan'ın bir şeyler dikkatini çekmiş olabileceğine karşı onun yanında dikkatli davranmaya çalışmıştım. Şu anda öğrenmesi hiç de iyi değildi. Yoksa insanları benim öldürdüğümü düşünebilirdi.

Elimden geldiğince birlikte sarımsaklı yemekler yemiş, alerjim olmasına rağmen Güneş'e çıkmıştım. Tıpkı normal bir insan ne yaparsa onu yapıyordum. Onun yanında sesimi bile yükseltmiyordum.

O ise aile ziyareti adında bana daha sık gelmiş, çoğu zaman bizimle yemeğe oturmuştu. Tabii korumaları ile birlikte. Ölümsüz olmasam korumaları kesinlikle korkabileceğim şekilde ürkütücü görünüyorlardı. Silahlarını bir an bırakmıyor, yemeğe bile kılıç ve okla oturuyorlardı. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Ayan yemeklerin birinde ahşap masaya sol elinin parmakları ile hızlı bir şekilde vuruyordu. Gözleri de üzerimdeydi. Bizimkiler ormana avlanmaya gitmişti. Şu an korumaları saymazsak Ayan'la yalnızdım. Bir an göz göze geldik. Yavaşça konuşmaya başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 22, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SORİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin