❝Dünü anlatmamın bir yararı olacağını sanmıyorum, çünkü dün başka biriydim.❞
Alice Harikalar Diyarında, Lewis Carroll
Ⅰ
1962
İnsanın bedeni elbette ki geçici eviydi. Bir illüzyon. Bundan daha fazlası değil. Ama yine de karşımdaki adamın bedeninin bir gün küle dönüşeceğini bilsem de bu kadar eşsiz yaratılışı neredeyse beni dilsiz bırakacaktı.
"Jimin, ona bakmayı kes artık." Hoseok'un sesi oldukça sertti ama dediğini yapmadım, yapamadım. Çünkü gözlerim kelimenin tam anlamıyla onun o siyah çizgilerinde aklımla beraber eriyip gidiyordu.
O gerçek miydi?
Tıpkı heybetli bir iblis gibiydi. Günahla sarhoş olmak tam da şuan hissettiğim şey olmalıydı. Çünkü ilerideki alfa dizlerimin üzerine çökmemi sağlayabilirdi.
Olamaz, bunları düşünüyor olamazdım. Böyle kirli ve aç. Tanımadığım bir alfanın gölgesi edepsiz günaşırı hayallerime düşmüş olamazdı. Ama işin garip tarafı sanki yaşamım buna bağlıymış gibi gözlerimi ondan alamamamdı. Göğsümde acı veren bir his vardı.
Havada çok muhtaç hissettiren bir koku dolaşıyordu.
Bacaklarımı birbirine bastırdım ve beni kül eden, zemini ayaklarımın altından çekip alan bu hissin geçmesini bekledim ama alfayı bana bakarken yakalamak her şeyi daha kötü yaptı.
Kasıklarım yakıcı bir sıcaklıkla sancırken kendimi oturduğum koltuğa sertçe bastırdım ve gürültülü ortamda kimsenin duymamasını umduğum ince bir sızlanma dudaklarımdan kopup gitti.
Aman Tanrım, açlık damarlarımda kol geziyordu ve göğsümde büyüyen hiç bilmediğim acı bir his vardı. Kasıklarım şehvetin tatlı sıcaklığıyla doluydu.
Ben böyle biri değildim, hayır. Hayır, neyim var benim?
Beklenmedik bir şekilde ıslanmak beni korkuyla yerimden sıçratan şey oldu. "Siktir."
Ya bir an önce eve gitmeliydim ya da kendime gelmeliydim. Tanrım, kızgınlıkta bile değildim. Öyleyse bu halim neydi? O alfa yüzünden bütün bunlar oluyor olamazdı herhalde.
Yanımdan çoktan gitmiş Hoseok'u bulabilmek için kalabalığa hızlıca göz attım ama göremeyince bir saniye bile beklemeden aceleyle meydandaki ortak tuvalete doğru neredeyse koşar adımla gittim.
Attığım her adım omegamın arzusuyla bacaklarımı titretirken içimde korkunç bir boşluk vardı. Aniden yüzüme çarpan bu his sanki yıllardır fark etmediğim ama neredeyse beni olduğum yere çöktürecek kadar kuvvetli bir içgüdüydü.
Hiçbir şey normal değil. Bir şeyler yokunda gitmiyor.
Çok da kalabalık olmayan tuvalette kendimi zar zor bir kabine attım ve ellerimi kapıya dayayarak soluklandım.
İçimde bir yerler karıncalanıyordu ve göğsüm beni bir başkasıymışım gibi hissettiriyordu. Tek yaptığım Kızıl Sürü'nün omegası Byul ve bizim sürünün alfalarından biri olan Jackson'ın eşleşme törenine katılmaktı ama şimdi neredeyse varoluşsal bir sancının içinde gibiydim.
Kasıklarım yavaş yavaş rahatlarken derin derin nefes almaya devam ettim ve alnımı soğuk kapıya yasladım.
"Bir sorun yok, iyisin. Bir şeyin yok."
Kendi kendimi telkin etmeye çalışmam hiçbir işe yaramıyordu. İçimdeki o kirli arzu dinmiş ve alt bedenim sakinleşmişken tıpkı ağır bir hastalık atlatmışım gibi kemiklerime varan ve çok yorgun hissettiren ağır bir yük taşıyormuşum gibi hissettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal I: the wolven storm + jikook
Fanfic[omegaverse] gideceğim yer cennet ya da cehennem değil. her zaman sensin, sen olacaksın.