üç

570 101 108
                                    




Chan evine taşınalı neredeyse iki ay oluyordu. Jeongin'le olan arkadaşlıkları hatırladığından da güzel geliyordu sanki ona. Kendisini uzun süre susuz bir çiçek gibi hissediyordu, Jeongin onun suyu olmuştu sanki... Kahkahası, sesi, elleri, soru sorarkenki büyük gözleri... her şeyi onun ilacı olmuştu.

"Peki," Jeongin elindeki kalemi çevirerek dudağına yasladı ve diğer parmağıyla satırların üzerinde gezindi. "Helios gerçekten böyle mi gülerdi?"

Chan elindeki elmayı soymayı bırakıp sandalyesinde oturan küçüğe baktı. Jeongin ona kısa bir bakış atıp satırları okumaya başladı.

"...Belki basit bir tabir ama, sen gülünce her yer aydınlanırdı. Geniş gülücüğün ve bir melodiyi andıran kahkahaların her yeri sarardı. Özellikle o güzelim inci gibi dizilmiş dişlerin, onlar senin en güzel parçandı..."

Jeongin tekrar başını döndürdü ona bakan büyüğe. Chan başını salladı ve az kalan elmayı biraz daha soydu. "Tıpkı böyle gülümserdi."

Jeongin başını salladığında tekrar kitaba döndürdü bakışlarını. Chan ise ona baktı yeniden. İçindeki his giderek her zerresini sarıyordu. Jeongin onunlaydı. Hâlâ şaka gibiydi ama o cidden yanındaydı. Nefesinin sesini işitebiliyordu.

Boğazını yakan bir nefes aldı ve elindeki parçayı küçük olana uzattı.

Jeongin gülümseyerek dilimi alarak küçük bir şekilde ısırık aldı. Chan birkaç saniye ona dalsa da bakışlarını çekebilmişti.

Jeongin önceden babasıyla yaşardı. Şimdi neden annesiyle yaşadığını az çok tahmin edebiliyordu. Onun ölümünden sonra babası tamamen yıkılmıştı. Önceden annesiyle alakalı hiçbir şey bilmezdi. Jeongin annesinden altı yaşında ayrılmıştı. On altı yaşına kadar babasıyla yaşamıştı, sonrası ise bilindiği gibiydi.

"Baban nerede Jeongin?" Diye sordu. Küçük olan bakışlarını ona döndürerek ağzındaki lokmayı yemeye devam etti. Dudaklarını büzdüğünde kitabı kapattı ve omzunu silkti.

"Annem onun ben on yaşındayken öldüğünü söyledi."

Chan yutkunamadı. Jeongini on iki yaşında tanımıştı ve babasıyla yaşadığına yemin edebilirdi. Kaşlarını havaya kaldırarak başını salladı. "Anladım,"

Jeongin kitabı masanın üzerine koyarak ayağa kalktı ve yatakta oturan Chan'ın yanına oturdu. Büyük olan içindeki sızıyı görmezden gelerek ona kısa bir bakış attı.

"Aslında," Chan'ın o mükemmel kokusu içine dolarken kendini geriye attı ve tavanı izlemeye başladı. "Sanki zihnimin bir kısmı boş," Chan elindeki meyve tabağını komidinin üzerine bırakarak elini ıslak mendille sildi. Öyle diye geçirdi içinden öyle, hayatının en güzel kısımlarını hatırlamıyorsun...

"Bunu sana düşündüren nedir?" Jeongin omzunu silkti ve elini havaya uzatarak bakışlarını onlara kilitledi. "Boş hissediyorum, bir nedeni yok sanırım," Biraz daha durdu ve bakışlarını, yatağa elini yaslamış onu izleyen büyüğüne döndürdü.

"Ama Helios'u okuyunca, lütfen bu sana garip gelmesin," Kıkırdadı ve dirseklerinin üzerinde durdu. "Sanki o boş kısım biraz olsun doldu, onda garip bir şekilde kendimi gördüm. Hatta bazı satırlar o kadar tanıdık geldi ki... Bu bana bazen doğaüstü geliyor." Yeniden kıkırdadı, bakışları Chan'ın her zerresinde gezindi.

helios | jeongchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin