-MİDORİYAH!
-t-to-todorOKi-kuĞĞNnn
-deku-kun! iyi misin?
-kızlar! iyi misiniz?
-evet, saol shouji.
-hemen kostümlerinizi giyin! gidip dövüşeceğiz!!
-midoriyanın bacakları! onlar....
-şu an onun için benim elimden sadece üstündeki taşı kaldırmak gelir! gerisi sizde. revire götürün, buz versinler (uhwerfruıh espiri yeteneğim %100 euıjdewıfuhr)
kirishima sertleşti, kollarıyla o parçayı kavrayıp fırlattı. sonrada herkesi kostümlerini giyinmeleri için çağırdı. iki kişi hariç. todoroki ve uraraka.
-uraraka! hadi uçur onu!
-olmaz! bacakları daha çok zarar görür!
-...
-yardım beklemeliyiz. denkiye dedim. o haber verecektir.
-...
-.. umarım-
-o dangalağa mı güveneceksin?!
-ne?! o.. neden ona dangalak dedin?
-ÇÜNKÜ ÖYLE!
todoroki hayatında ilk defa bir kadına sesini yükseltmişti. neden? kafasında onu kurcalıyan birşeyler vardı, ve daha fazla tahammul edemiyordu.
-todoroki. neden bana bağırıyorsun?!
- midoriyayı kucağıma alıp onu taşıyabilirdim! ama sen aklına gelmesine rağmen bana bunu söylemedin! onun iyileşmesini istemiyor musun? HA?!
-h-Hayır! ben- ben sadece-
-çocuklar! iyi misiniz?! denki haber verdi! bende geldim!
-momo! haa iyi yetiştin! hadi dekuyu- haAA? TODOROKİİİİ!!!!!
todoroki... evet bizim todoroki, midoriyayı kucaklamış, sanki hastaneye ateşi çıkmış bir bebeği yetiştirircesine, bacaklarını uzatabildiği kadar öne doğru uzatarak tazı gibi o dumanların arasından koşuyordu. uraraka da arkasından bağırmakla yetiniyordu.
-u-uraraka? neden öylesine bağırıyorsun? o- o sadece midoriyayı revire yetiştiriyo-
urarakanın yüzündeki o surat, aynı mona lisa tablosu gibiydi. eşsiz. biraz sinirli, biraz öldürme istekli, biraz kıskanmış, biraz üzgün, birazda çaresiz. kafasını momoya doğru çevirdiğinde, momo şok olmuş korku içinde ona bakıyordu. daha ne olduğunu anlamamışken, uraraka içinden şunları düşündü;
-*ne yani?! NE DİYE ONU BEBEĞİNMİŞ GİBİ KUCAKLIYORSUN?! BEN VARIM! BEN HALLEDERİM! SANA İHTİYAÇ YOK! MOMO VAR! BAŞKASI VAR! NEDEN ONU BU KADAR UMURSUYORSUN! NE DİYE ONA SÜREKLİ SAHİP ÇIKIYORSUN?! haaaaaaaaaaaaa..... ne yani? ben.. kıskanıyor muyum? hemde bir erkeği diğer birinden. saçma. mümkün değil zaten.* HAAAAAAAAA?! BEN KOŞUYOR MUYDUM?! NE ARA?-...
-uraraka! dur bekle! neden bir anda peşlerinden koşmaya başladın? duuuur! bekle! ^nefes nefese^
uraraka durdu. sonra kafasını yana çevirdi. bütün arkadaşları elinden geldiği kadar savaşıyordu. yaralanıyordu. ama o ne yapıyordu? ilk aşkını bir erkekten kıskanıyordu. tamam. bu saçmalığı bitirmeli, ve arkadaşlarına yardım etmeliydi.
-momo! çok üzgünüm! hemen kostümümü giyip size yardıma geliyorum! sen git!
-tamam!*haaa sonunda durdu. o neydi öyle? o surat travmalarımdan birisi artık.*
.
.
.
.
-LAN SİZİ PİÇ KURULARIIII! GELİN BURAYA! NE KAÇIYONUZ LAN BENDEN?! GELİNDE BAKUGO SİZİ BİR GÜZEL PARÇALARA AYIRSIN!
bakugo ellerinin ikisindende patlama yaparak uçuyor, sonra da nomuların kafasını patlatıyordu. 7 nomunun 4'ü nü bakugo halletmişti. kirishima da 1 tane öldürmüştü. son iki tane! evet! ha? dur. 1 tane aizawa sensei öldürdü. diğerini de bizimkiler iş birliği yaparak öldürmeye çalıştılar. ama o çok güçlüydü. HEMDE ÇOK. tam ALL MİGHT'a layık, ama o ortalarda yok. nerede? 1 HAFTALIĞINA TATİL! LAN ADAM! VİLLAİN'LARIN OLDUĞU BİR DÜNYADA HİÇ TATİLE GİDİLİR Mİ?!
-BAKUGO! DİKKAT ET!
*GÜMMMMm
bu patlama herkesin kulağını çınlattı. kirishima duyamaz hale geldi. bakugo da yere düştü.bir şey oldu. ama ne? o patlama çok büyüktü ve kaynağı da bilinmiyordu. ama bakugonun içine bir anda bir hiç doğdu. 'ya şimdi, ya hiç.' neydi bu? bakugo aklından şunları geçiriyordu; 'eğer bunu burada, şimdi yapmazsam, ya ben öleceğim, ya o. yani. ölmeden önce yapılacaklar listemi tamamlamalıyım, değil mi?'
kirishima karşısındaydı. afallamıştı. kulağı çınlıyordu. gözleri boş bakıyordu. çünkü öldüğünü sanıyordu. sonra karşısında duran bakugoyu gördü. o da mı ölmüştü? neden bağırıyor gibi görünüyordu? gözlerini kapamış, ağazı ise oynuyordu. ne diyor? 'se,ni' eee? kirishimanın kulağındaki çınlama yavaş yavaş giderken, yerin sarsıntısını hissediyordu. yanda neler oluyordu? cehennemde miydi? hayır. burası cehennem olamaz. çünkü tam karşısında bakugo var.
yavaş yavaş duyabiliyor kiri. bakugonun sesini de işitiyor. ama anlamsız. sadece 'seaoiöğğğğ' kelimesini duyabiliyor. biraz daha duyuyor, biraz daha, biraz daha. patlamaların sesi artık netti. ama onu hala duyamıyordu. sonra kulakları kendine geldi, ve o sözü tam olmasa da anladı. bakugonun sabahtan beri söyleyip durduğu o kelime
-SENĞ SEVĞYORUM!!!
Bakugo sözlerini tekrarlarken, kiri gözlerini fal taşı gibi açmış, ilk ve tek aşkına bakıyor.daha onun bu lafları söylediği bir rüya bile görmemişken, bakugo ona bunları gerçek hayatta söylüyordu. yeniden, ve yeniden.
-SEVİYORUM,SEVİYORUM,SEVİYORUM,SEVİYORUM,SEVİYORUM, SEVİYORUM!! SENİ SEVİYORUM!!!
pıt*
ne damladı? göz yaşı. kiri hem şaşkın, hem üzgün, hem korkmuş, hemde şu an dünyanın en mutlu insanıydı. sonra kendine gelmesi gerektiğini anladı, ve koşabildiği kadar hızlı koşup, bakugoyu kenara itti. kollarını çarpı şekline sokup, bakugonun üstüne gelmekte olan kaya parçasının önüne geçti. bakugo kenara itilmenin şaşkınlığıyla, onun için hayatını tehlikeye atan kişinin kaya ile hızla sürüklendiğini gördü. sonrada vücudunda birikmiş olan bütün siniri alarak, koşmaya başladı.
.
.
.
.
.
-kirishima? kirishima! beni duyuyor musun lan, bok saçlı?
kirishima gözlerini yavaşça açıp, sağ tarafında duran sarı kafaya bakıyordu. ne o? kolunda bir alçı vardı. kendide bir yatakta yatıyordu. gözlerini zar zor açmış, o adamsı kişiye bakabilmek için göz kaslarını zorluyordu.
-zorlama kendini, kapat gözlerini.
-tamam...
-kendini nasıl hissediyorsun?
-neler... oldu?..
-ne mi oldu? sen benim için hayatını tehlikeye attıktan sonra, iyi bir zıbardın.
-ha? buna zıbarmak mı diyorsun? bayılmışım ben orada.
-sus lan! bildiğin zıbardın işte!
-bağırma... başım ağrıyor.
-pardon
-ne?
-pardon dedim, duymadın mı?
-sen mi?
-evet! en iyi ben derim pardon diye! benden daha iyi kimse diyemez! ^tehtitkar surat^ benden daha iyi pardon diyen birini görün mü hiç?
-yok canım, nerede göreceğim?
-hah, şöyle.
-yaşamayı nasıl becerdik biz?