12 Haziran 2202
Min Yoongi bezmiş suratında ümitsizlik barındırırken ucu görünmeyen karanlık bir demir koridorda ilerliyordu. Yağmur çiselemekten biraz daha gürültülü, onun bezgin ve beyaz kulaklarında bir uğultu, kırık burnunun üzerine hayatın bayat esprisi gibi yapıştırılmış yara bandı ve dudaklarına kadar arsızca inip kurumuş damlalarca kan vardı. Yoğun nefesleri bile yorgunca dikilip inmiş, düşünceleri ihtiyar bedenlerini omzuna yüklemişti ve Min, bundan nefret ediyordu. Sürekli içinde dolanıp çığıran cümlelerinden, kendisine düşman olmaktan, önünü karmaşadan görememekten, bütün bu sahteliklerden öyle bir bıkkınlık duyuyordu ki batmak, en büyük dileklerinden birisi haline gelmişti. Yerin köküne aniden düşüp etrafının boşlukla taşmasını, tüm o sokaktaki arabaların ve makinelerin, insanların sesini boğukçana duyarken kendini dibini boyladığı tepenin yıldızsız uzayında bulmayı bekliyor, bunu adeta ümit ediyordu. Kulakları buz kaplı göletin altındaymış gibi bulanıkça işitsin her şeyi, akciğerine kadar suyla dolduğunda gözlerinin yakalayabildiği şey sade ayak izlerinin ötesi olsun istiyordu.
Karşısındaki siyah zeminin ucuna birden düşen renkli ışıkla böyle değil, diye düşündü. Böyle yaşamayı ben istemedim, ben, bunu hiçbir zaman hayal etmedim. Belindeki, her adımında onunla sallanan silahın rahatsızlığı kamburunu çıkartacak kadar ağır geldiğinde parmaklarının ucuyla şöylesine yoklamıştı metal parçalarını. Dudakları titredi ve gözleri biranlığına dolacak gibi hissettirse de öyle olmadı. Yoongi derin bir nefes alıp avuçlarıyla yüzünü oyacak gibi ve gözlerini kamaştıracak kadar ovuşturduğunda ağlamak için bile hali olmadığını fark etmişti.
"Merhaba." Omuzlarına batan mavi-pembe renklerin ardındaki başı duyduğu cümleyle yukarıya kalktı ve soluna, dev bir holograma döndü. Hemen kolunun yanındaki demir parmaklıkların altı yüzlerce metre yükseklikteydi ve beklenti içerisindeki gözleri hiç duraksamadan kadına odaklanmıştı. Göz hizasına gelen koca dizlerle yutkundu ve neredeyse altı katı gibi görünen kişinin en sonunda önüne, dizlerini bükerek oturmasını izledi. Arkasındaki pembe font cilveli biçimde parlıyordu.
JOI
Görmek İstediğin Her Şey"Ne gündü ama, hm?" Laciverte kayan kaküllü saçları salık olan beden, yumuşak huylu sesiyle gökgürültüsünün ardından konuştuğunda Yoongi tüm vücudunu ona çevirmişti sessizce. Bedeni çırılçıplak olan alımlı çehreli, gözünün beyaz olması gereken yeri simsiyaha boyanmış olan Joi dizlerini göğsünü çekip en ufak haline bürünmesine rağmen koca boşlukta genç adamın altı katı büyüklüğünde görünüyordu. Az çok yaklaşarak işaret parmağını Min'e kaldırdı.
"Yalnız görünüyorsun." demişti, Yoongi her zaman denk geldiği elektriksel tonları işitti bununla. Joi, ellerini olmayan bir yere yaslarken fısıldayarak mırıldanıyordu ilerisinde. "Bunu düzeltebilirim."
Genç adam hiçbir şey söylemeden havada bıraktığı sözle bakmaya devam etti. Lacivertlinin ona attığı adımlarını zıttına döndürdüğünü ve güzel kıvrımlarıyla önceki yerine geri gidişini izlemişti. Ardından hologramın köşelerinde reklam panosu gibi parlayan yazılar yanıp sönmeye devam etti.
JOİ
Görmek İstediğin Her Şey
Duymak İstediğin Her Şey
Görmek İstediğin Her Şey
Duymak İstediğin Her Şey
Islak saçlarından kaşlarına akan sularla Min'in elleri cebine gitti sinsice, kendisi bile farkında değildi ne yaptığının. Tek bildiği, soğuk ve ıslaktan tir tir titreyen parmaklarıyla kotunun ucuna attığı haplardan birini düşünmeden dudakları arasına koyduğuydu.
"Yapmamalısın." diye söylenen içindeki benliğin çenesini kapatmak istediğini fark ettiğinde hiç umursamadan kuru boğazıyla midesine yolladı beyaz miniği. Yeterince emir almıştı, yeterince bastırılmıştı. Şimdi ise aşağıya daha da çekilemezmiş gibi hissediyordu. Tüm gerginliğinin kaybolduğu bir an yaşamadan ölmek istemediğini anlamıştı."Merhaba." O yüzden dakikalar sonra duyduğu sesle başını kaldırdığında en ufak bir pişmanlığı olmadı.
Tekrar pembe ışığa döndüğüyle karşılaşmayı beklediği kadından eser olmadığını fark etmesi bir oldu, kafasının karıştığını hissetmişti. O yüzden kaşları çatılı bir biçimde önce sol tarafına sonra da sağına döndü, aniden bir kıkırdama işitti. Hemen birkaç adımlık mesafede kendi boyutunda, hafif uzun saçlarıyla bir genç duruyordu. Oğlan, diğer kadına kıyasla gülümsedi ve dirseklerini ona bakarken korkuluklara yasladı.
"Yalnız görünüyorsun." Üstünde sadece deri bir pantolon ve ayaklarında botlar vardı. Bu sert topuklu ayakkabılar ona doğru adım atarken metal şeritte ses çıkarmasını sağlıyor, diğer taraftan Yoongi, az önce hologramda okuduğu değişmiş ismi hayal meyal hatırlıyordu.
PARK JİMİN
Hissetmek İstediğin Her Şey
Yaşamak İstediğin Her Şey
Sarışın, Min'in tam iki adımlık ötesinde durduğunda avucunu yaralı yüzün yanağında tutup fısıldamıştı. Yoongi, onun nefesini ve dokunuşunu duyumsadığına yemin edebilirdi.
"Bunu düzeltebilirim."
___________________
Nasılsın?Öncelikle bu kitabı Blade Runner 2048 filminden esinlenip yazdığımı söylemeliyim sanırım. İlham aldığım resimleri, şarkıları buraya koyacağım ve dinlemenizi de öneririm. Minific tadında oldukça kısa soluklu oldu.
Kitabı tamamladım ve her gün akşama doğru bir bölüm atmayı planlıyorum sorun çıkmazsa eğer.
Anlamadığınız bir şey olursa sormaktan ve yorum atmaktan çekinmeyinn
Keyifli okumalar😚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hands of Death | Victim No: 3002
ФанфикYıl 2202 ve Min Yoongi ona oynanan oyunlarla çevrili.