"Nasıl ama?" Jimin ikinci bardağını yudumluyordu. Oraya varmadan önce bahsettiği içkinin tadından bahsetmişti.
Yoongi başını salladı. İkisi kapalı alana girdiklerinde duvara yaslı siyah koltuklardan birisine geçmişlerdi ve sarışın, fıkır fıkır bedeniyle sımsıcaktı.
Siyahlı gülümsüyordu, sarışın olansa sırtı yaslı gencin dizlerine otururken yüzlerini yaklaştırmıştı. Parmakları boynunda ve şakağında dolaşıyor, sevimli kıpırtılarla okşuyordu."İstiyor musun?"
"Neyi?" Dudaklarının arasındaki mesafe azaldıkça azaldı, farkına varmadan gözleri o iki ıslak et parçasına kaydığında Jimin tatlı alaycılığıyla gülümsüyordu.
"İstiyorsun." Heyecanlandırıcı, korkunç bir fikir, diye düşündü ikisi. Küçük iki bilek boynuna dolanmıştı.
"Bu gecenin nasıl biteceğini ikimiz de bilmiyoruz... O yüzden," diğerinin çenesinin altından büyük gözleriyle bakıyordu, ışıl ışıllardı. Bana ilkbaharı andırıyorlar...
Bana neden onu andırıyorlar?
Annem, diye düşündü. Annem sanki bundan bahsetmişti. Kurnaz insanlar... "Sana bir anda yaklaşan insanlardan dikkat et."
"Daha fazla düşünüp kendini geri çekme ve bana ayak uydur." Yoongi dudaklarını birbirine bastırıp başını yana doğru eğmişti.
"Nasıl bitecek?" Her şey... Bu şey nasıl bitecek? Tereddütü ikisini de mahvediyordu.
Her şey bu kadar sahteyken nasıl böyle gerçek hissettirirdi?Minik, iki gramlık uyuşturucu yarım kiloluk beynimi karıştırmaya yetiyor.
"Jimin," kaşlarını kaldırdı. "Bunlar gerçek mi?"
Yani sen, bana verdiğin bu şey, bahsettikleri sevgi miydi? Mutlu olup olmadığımı anlayamıyorum.Oysa Jimin gülmüştü, sanki sorulan bu binlerce soru sadece bir şakadan ibaretti onun için. "Bana yüzyıllardır yapılan felsefeyi sorduğuna inanamıyorum." demişti, saçlarının uçları ifadesini gizliyordu. "Bunu cevaplamak için fazla basitim."
Yoongi ufak bir irkilme yaşadı. Ardından yeni çalan bir şarkıyla kalkan sarışının bıraktığı soğukluk ona yabancı geldiğinde yutkunarak oturuşunu değiştirmişti.
"Birazdan döneceğim." Jimin uzaktaki tuvalete doğru yürümeye başladı. Ama az değil, bir on dakikanın ardından geri gelmediğinde Min'in kafası karışmıştı. Sadece ufak bir tedbir isteyen aklı onun ayağa kalkmasını ve o yöne doğru ilerlemesini sağladığında başı dönüyordu, tüm insanların parlak kıyafetleri renkli ışıklarla karışıp yüzüne vurduğunda midesinin çalkalandığını hissetmişti.
Kapıyı araladı, orada tam önüne denk gelen dört kabinin yanında başını öne eğip elleriyle lavabodan destek alanı yalnız gördüğünde kaşları çatıldı. İçeriye girmeden önce onun birisiyle konuştuğuna yemin edebilirdi. Yanılmış olmalıydı.
"Jimin?" Duyduğu adıyla kafası kalkan genç adam aynanın yansımasıyla gördüğü Yoongi'ye rahatlatıcı bir ifade sunmuş ve saçını dağıtmıştı. Min, bundan hoşlanmadı. İşaret parmağıyla arkasını şöylesine gösterdiğinde mırıldanmaya başlıyordu.
Ona doğru yürümeye başladı. Artık birbirlerine bakıyorlardı."Ben, sen uzun süre dönmeyince..."
"Anladım." Jimin elini uzatıp Yoongi'nin belini kavradı, kendisine doğru çekerek aralarındaki mesafeyi kapatıyordu. Öylece, dizleri bükülüp zeminde kayılmış bacakları aralıkken onların arasında duran bedenin derin çehresine aşağıdan bakıyordu.
Min, ellerini kazağı omuzlarından kaymış gencin iki yanına koyup onu ferahça kıstırdığında iki güzel yüz boğuklaşan müzikle yakınlaşmıştı."Baksana Yoongi," Jimin parmaklarını Yoongi'nin ensesine doladı naifçe. Gözler inik, odakları dudaklardaydı artık. "Sona vardığımızda..."
Yoongi onu duyamıyor gibiydi, her şey bulanıkça önünü kapatırken öpmek istediği kırmızılıklar işittiği cümlelerin mantığında işlemesine engel oluyordu.
Jimin fısıltıdan farksız söylediğiyle kirpiklerini kapattı. yan yana getirdiği sözcükler sadece kendisine olan bir hatırlatmaydı sanki.
"Buna değecek."
Dudakları birleşti, kırmızı bir alev kanlarında aktı.
___________________________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hands of Death | Victim No: 3002
FanficYıl 2202 ve Min Yoongi ona oynanan oyunlarla çevrili.