part 1.

1.9K 59 21
                                    


Merhabaaalar, ilk defa bir fic çevirdiğim için aşırı heyecanlıyım ve başlamadan önce açıklamam gereken kısımlar var.

Kurgunun açıklama kısmında yazan "fwb" (friends with benefits) arkadaşken aralarında cinsel ilişki bulunan kişilere deniyor, fuckbuddy'den farklı olarak fwb'de karşındaki kişiyle sohbet edersin, istersen sırlarını açarsın, eğlenirsin ve hatta birbirinize ilişki tavsiyesi bile verirsiniz ama fuckbuddy olmak sadece yatak arkadaşlığıdır ve arada yatakta yaşananlardan başka hiç bir bağ yoktur, bunları birbirine karıştırmamanız için yazıyorum bunu da.

Hikayedeki ana karakter sizsiniz, bir nevi hayal et olabilir, yani
[Y / N] (Yourname / Name) ama yazar böyle yazdığı için ben de aynı şekilde yazıyorum, isterseniz Y / N kısmına kendi keyfinizin istediği gibi bir isim koyup öyle okuyabilirsiniz -ki ben öyle yaptığım için size de tavsiye ediyorum-

İyi okumalar !!

...

Kütüphane senin için güvenli bir sığınak gibiydi. Yumuşak puflar, kitaplar ve serin hava; bunların hepsi sana huzur getiriyordu ve senin için en ideal çalışma ortamıydı. Tüm lise hayatın boyunca okuldaki arkadaşlarının sana inek demesi senin için önemli değildi; kimler onurla mezun olacak ve Seul Ulusal Üniversitesi'ne yerleşecek belli olacaktı.

Kütüphaneden hoşlanmadığın tek zaman, ara sınavların olduğu ve öğrencilerin kütüphaneye tıkıştığı, girmek için acele ettikleri ve hatta derste öğrenilmesi gereken şeyleri burada öğrenmeye çalışmalarıydı. En kötüsü: seslerinin seviyesini kontrol edemeyen insanlar. Tüm kütüphane duyabiliyorsa neden fısıldıyorlar ki? Özellikle sesleri giderek yükselenler, onlardan zaten nefret ediyordun.

Daha az bilinen bir kafeye gidecektin ama orada kalmak için herhangi bir şey alman gerekiyordu, oysa kütüphane, yeniden kullanılabilir bardaklarda¹ olduğu sürece kendi içeceklerinizi getirmenize izin veriyordu. Ama bugün, en iyi arkadaşın ona ders vermen için yalvardı ve yoğun bir sıkışma zamanı olmasına rağmen buraya sürüklendin.

"Seni tüm kalbimle seviyorum [Y / N]." Jungwoo ellerini tutuyor ve göğsüne götürüyor. "Sadece sen bana kimyayı Bayan Yoon'dan daha iyi öğretebilirsin-"

"Tamam, tamam, anladım." Dramatik davranmaya başlamadan önce ayırdığınız masaya oturup eşyalarını zar zor bırakmıştın. "Anlamadığın konuları söyle-"

"Her şey." Bir nefeste, olabilecek en iyi köpek yavrusu gözleri ifadesini üç katına çıkararak söylüyor.

"Her şey mi?" Kimya notlarına göz attın ve içini çektin. Bu beklediğinden daha da uzun sürecekti.

Endişeni hisseden Jungwoo, "Sana iki gün öğle yemeği ısmarlayayım, lütfen!"

Ellerini ittiriyorsun ve yanına oturuyor, "Çalışmam gereken başka dersler de var, Woo."

Jungwoo, kollarını kavuşturup geri çekiliyor ve seninle alay ediyor. "Bebeğim, herkes içinde 1. sensin."

"Hayır, değilim." Kaşlarını çattın, kalemliğini çantandan almak için döndün. Bunu yaparken, masanızın yanındaki masadan heyecanlı mırıltılar yükseldi ve merakla, yeni kapanan kapıya kadar kızların bakışlarını takip ettin. Dik oturarak, "O olmasaydı ben olurdum." diye öfkelendin.

En iyi arkadaşın dikkatini söylediğin kişiye yöneltip bir onay sesi çıkardı.

Jaehyun asla sınıf arkadaşın olmadı, ama yıllardır sana karşı en üst sıralarda yer almak için yarışıyordu. O, Tanrı'nın favorileri olduğunun yaşayan kanıtıydı; zeka, güzellik ve güçle kutsanmış gibiydi. Onur öğrencisi olmanın yanı sıra, basketbolda oynuyordu ve futbol takımının yedek oyuncusuydu. Bu çocuk aynı zamanda sinir bozucu derecede yakışıklıydı; Kusursuz, açık tenli, muhteşem ve hayran bırakan.

"O çok ateşli." Jungwoo iç geçirdi, söylediklerini fark edince ve sadece senin duyduğundan emin olmak için etrafına bakındı. "Onunla birinci sınıfta sınıf arkadaşıydım, değil mi? Spor salonundan sonra, bütün çocuklar soyunma odasında duş alırdı ve sana o zaman bile harika olduğunu söyleyebilirim."

•••

"Jungwoo!" Kütüphaneci tarafından susturulacak kadar yüksek sesle sesini yükselterek onu azarladın ve herkes başını size çevirdi. Bir özür diledin ve başını eğdin, yanaklarının utanç içinde yandığını hissediyordun. Gözünün eriştiği yerler arasında gördüğün kadarıyla, Jaehyun eğleniyor gibiydi. "Senden nefret ediyorum." Jungwoo'ya fısıldadın.

"Üzgünüm. En azından herkes öncekinden çok daha sessiz." Defterlerini işaret ediyor. "Hadi başlayalım. Kimyada başarısız olamayacağımı biliyorsun."

Sen notlarını açmadan önce, Jaehyun masanın yanında beliriyor ve yaslanıyor.

"Merhaba Jungwoo." O rezil, gamzeli gülümsemeyle arkadaşını selamlıyor.

"En son birinci sınıfta konuştuk." Jungwoo, biraz kaba olduğunu fark etmeden konuşuyor ama Jaehyun bundan rahatsız görünmüyordu. Aslında, söylediğine katılıyor gibiydi.

"Bir şeye ihtiyacın var mı?" Çevreden bir kaç kıskanç bakış yakalamıştın. "Biraz meşgulüz."

Jaehyun, sana bakıp gülümsüyor. "Yani beni yenebileceğini mi düşünüyorsun? Son sınıf için sadece iki büyük sınav kaldı. Bu haftanın ara sınavı ve gelecek yılın final sınavları mezun olmadan önce. Beni her ikisi için de yenebileceğini mi düşünüyorsun?"

"Buna bahse girebiliriz."

"[Y / N]." Jungwoo bir elini koluna koyarak fısıldıyor, "Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bahis mi? Üzerine bahse girmek istediğinden emin misin [Y / N]?" Jaehyun doğruldu ve omuzlarındaki pazıların ne kadar sıkı olduğunu vurgulayarak kollarını göğsünün üzerinden geçirdi.

Şu anda Jungwoo'ya ders anlatıyor olabilirdin ama Jaehyun'u yenmek ve ona senin için bir şeyler yaptırma ihtimaline karşı göğsünde bir saldırganlık alevi yanıyordu. "Ne olacağına sınavlardan sonra karar verebiliriz."

"Anlaştık mı?" Bir elini sana doğru uzatıyor, yüzünde kendinden emin bir gülümseme var.

Tereddüt ediyorsun kısa bir saniye için, isteyeceği tüm olası şeyleri düşünüyorsun. Kişisel asistan olabilir mi? Koridorda çıplak koşmak gibi çılgınca bir şey yapmanı istemez, değil mi?

"Korktun mu?" Seni düşüncelerinden çıkarıyor ve ona öfkeleniyorsun, elini tutup sertçe sallıyorsun.

"Anlaştık."

Jaehyun sana sırıtıyor, anlaşmayı tekrar ediyor ve ikinize de iyi günler dileyip gidiyor. Sırf sana meydan okumak için gerçekten çalışmasını bölüp geldi mi?

"Sen deli misin?" Jungwoo kolunu çekiyor ve sen acıdan ürküyorsun, "Bu adamın bir onur öğrencisi olmasının ve iki spor dalında oynamasının tek nedeni, çok rekabetçi olması. İkinci sınıfta aldığı ardışık fauller yüzünden sıraya girdiğini hatırlamıyor musun? Çünkü 2 puanla kaybediyorduk - 2 puan! Ve bu maçın sadece ilk yarısıydı!"

Aslında o zamanı hatırlıyorsun. Oyunu çok uzun süre izlemedin ve dışarı çıkarken onunla karşılaştın. Bu, onunla ilk kez etkileşim kurmanın yanı sıra, şeref listesinin en üst sırasını çalan kişiyle karşılaştığın zamandı. Gözle görülür şekilde sinirlenmişti; otomat makinesinin önünde kafasından dumanlar çıkıyor gibiydi ve sinirli bir şekilde parmağını buzlu kahve düğmesine dokunduruyordu.

"Hatırlıyorum ve ne olmuş? Hile yapacağını mı düşünüyorsun? Okuldan atılır o zaman." Tekrar ona bakmadan önce notlarına kısaca bakıyorsun, "Onu yenemeyeceğimi mi düşünüyorsun?"

"Hayır." Jungwoo başını iki yana salladı, "Ama ya yaparsa? Sana ne yapacağını bilmiyoruz."

"Bir şey olmayacağına eminim." Susturmak için ağzını açtığında, ona hemen soruyorsun, "Altının atom numarası nedir?"

•••

¹: yeniden kullanılabilir diye bahsedilen bardağı starbucks bardağı olarak düşünebilirsiniz

The Truth About You [Çeviri] √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin