Ilyada'dan
Claira ile çok güzel bir yaşantımız vardı aslında. Çok güzel zaman geçirirdik. Gezer tozar, keyfimize bakardık. Ta ki o lanet geceye kadar... O gece çok güzel bir korku filmi izlemiştik,film bittikten sonra odalarımıza çekilmiştik,çok uykum gelmişti ve direkt uyuya kalmıştım... Gece korku dolu bir çığlık ile uyanmıştım. Claira'nın filmin etkisinde kaldığını düşünmüştüm ve hızlı adımlarla onun odasına doğru ilerlemiştim. Odasına vardığımda kafasına yastık bastırılmış ve kanlar içerisinde yatakta olduğunu gördüm. Balkon kapısı açıktı ve o an olaylar kafamda canlanmaya başlamıştı. Ağzımdan acı ve korku dolu bir çığlık çıktıktan sonra ışığı açıp onun yanına doğru ürkek adımlarla ilerlemeye başladım. Bir kaç kere uyandırmaya çalıştıktan sonra ne yazık ki uyanmadı. Hemen ambulansı aradıktan sonra yanına geçip saçlarını okşamaya başladım. Claira her zaman verdiği tepkiyi vermiyordu. O benim arkadaştan ziyade kardeşim gibi olmuştu artık. Ambulans sireni duyulduktan sonra kapıyı açıp onu sedyeye koymalarını seyrettim ve ben de onların peşinden gittim.
Hastanede o lanet dakikaları geçirirken bir yandan da polise ifade veriyordum. Ameliyathanenin kapısı açıldığında doktor çıktı ve ummadığım şeyleri söyledi. "Elimizden geleni yaptık fakat kurtaramadık." İşte o an tekliğin ne demek olduğunu anladım. Claira küçüklükten beri ilk defa beni yalnız bırakıyordu. Ben bu düşüncelerle cebelleşirken gözümden sıcak bir sıvının aktığını hissettim.
.
.
.
(Şimdiki Zaman)Claira ile son saatlerimizi geçirirken izlediğimiz korku filmini DVD'ye koyup izlemeye başladım. Normalde korku filmi izlerken yüzümü kapatma gereksinimi duyarken şu anda sadece ağlıyordum. Saate baktım, bayağı geç olmuştu derken kapı çaldı. Ağır ağır kumandaya uzandım ve televizyonu kapattım. Sadece karanlık... Yine aklıma Claira geldi. O da gecenin karanlığında öldürüldü ve şu an onun için dünya sadece siyah renginden ibaret. Giderek daha kötü oluyordum. Kapının vurulmasıyla yine gerçek dünyaya döndüm. Gelenler galiba alacaklıydı. O an aklıma, gelenlerin polis olabileceği geldi. Gözyaşlarımı hızlıca sildim ve kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda bir kaç polisle karşılaştım ve alel acele beni karakola götürdüler. Ne hakkında olduğunu sorduğumda ise parmak izi vermem gerektiğini söylediler. Karakola geldiğimizde hızlıca parmak izimi aldılar ve bir karşılaştırma yapacaklarını söylediler. Karakolda verdikleri kahveyi yudumlarken başkomiser geldi. Kahvemi masaya bırakıp ayağa kalktım. Oturduktan sonra bana da oturmamı işaret etti. Dediğini yaptım. Önünde bir kaç kağıt vardı. Karmaşık görünüyorlardı,tahminen parmak izi sonuçları gelmişti. Komiserin yüzüne baktım, kaşları çatıktı. İçimden bir ses kötü bir şey olduğunu söylüyordu. Komiserin cümleye başlamasıyla kafamdan bu kötü düşünceyi uzaklaştırıp, dediklerine yoğunlaşmaya çalıştım ama kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
- Arkadaşının katilini bulduk. (Sanırım)
- Ki...Kimmiş? Tanıyor muyum?
- Bence gayet iyi biliyorsun. İnsan kendini bilmez mi?Duyduklarım karşısında uzun süreli bir şok geçirsem de cevap vermeyi aklıma getirdim ve;
- E...Efendim? O benim kardeşim be kardeşim! Siz ne söylediğinizi sanıyorsunuz! Eğer bu bir şaka ise hiç komik değil!Çok sinirlenmiştim. O benim kardeşimdi, nasıl böyle bir şey söyleyebilirlerdi, aklım almıyor açıkçası. Galiba biri bana tuzak kurmuştu, kardeşim dediğim insanı öldürecek kadar gözünü kin kaplamış biri... Şu an yapmam gereken en doğru şeyin sakin olmak olduğuna karar verdim ve daha kaldıramayacağım bir çok sözün olduğunu düşünerek kendime destek olmaya çalıştım.
Kendimi hazır hissettiğimde başkomiser yine söze başladı. "Bir hafta boyunca müfettişler tarafından denetleneceksin. Bu bir hafta kaderini belirleyecek. Hafta sonunda savcının karşısına çıkacaksın. Kendine bir avukat bulsan iyi olur." Gözlerinin içine bakarak sinirli bir şekilde tamam dedikten sonra kapıyı sert bir şekilde kapatıp, karakoldan çıkmak için merdivenlere yöneldim.
Augustin'denGeç kaldığım için hızlı hızlı babamın yanına, emniyete, gidiyordum. Merdivenleri çıkarken birisiyle çarpıştığımı fark ettim ve yere düşen kağıtlarımı toplarken, başımı kaldırmamla mavinin en güzel tonuyla tanışmam bir oldu. Bu nasıl bir renk hâlâ tanımlayamamıştım. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyordum. Karşımdaki kızın her bir hücresini ezberlemek istercesine yüzüne baktım. Ama bu çok ta uzun sürmedi. Karşımdaki kızın sinirle bana bakması pek de uzun değildi. Önüne düşen saçlarını çekti ve yüzüme baktı. Bir an yüzünde şaşırmış bir ifade yakalasam da bu bir kaç saniyeden ibaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK KURTULUŞ
AdventureKafası çok karışıktı,bilmiyordu kimin doğruyu söylediğini. Belki de katil O'ydu. İnanmak istemiyordu işte. O kadar masum bir kızın saflığı gözlerinden akıyordu ama sadece o bunu görüyordu maalesef. Başına büyük bir bela alacaktı,hatta ölümü... Peki...