Kolmetoista

86 17 12
                                    

imnameim:

Hyung.

Beni neden uyandırmadın?

Annem beni eve kucağında getirdiğini söyledi.

Belin ağrımıştır.

jooheonnit:

O kadar huzurlu uyuyordun ki seni uyandırmaya kıyamadım.

Hem çok zayıfsın, belim ağrımadı.

Biraz yemek ye.

imnameim:

Eğer kilo alırsam beni taşımayacağın anlamına mı geliyor bu?

jooheonnit:

Ne?

Saçmalama lütfen.

Sen ister 60 kilo ol ister 100 kilo.

Ben seni hep taşırım.

imnameim:

Ugh, pekala.

Utandım|

Kapatalım bu konuyu.

Okula gittin mi?

jooheonnit:

Hayır.

Dersim öğlenden sonra başlıyor.

Senin de öyleydi sanırım.

Beni bekle, seni alıp birlikte gideriz okula.

imnameim:

Pekala.

Bekliyor olacağım seni.

Görüldü.

○●○●

Changkyun, aşağıdan gelen korna sesiyle üzerini son kez düzeltti ve çantasını alarak aşağı indi. Annesinin ikisi için yaptığı sandviçleri de çantasına tıkıştırarak dış kapıdan çıktı.

Hava artık tamamen soğumaya başlamıştı. Üşümemek için hızlı adımlarla Jooheon'un arabasına bindi ve ona dönerek tüm içtenliğiyle "Günaydın hyung." dedi. Kocaman gülümsediği için yanaklarındaki derin gamzeleri belirginleşmişti.

Jooheon, bir süre onun gamzelerine bakmış ve aynı şekilde gülümsemişti. Kendi gamzeleri Changkyun'un gamzelerinden daha derin olsa bile onunki daha güzel geliyordu kendisine. "Günaydın Chang. Kahvaltı yaptın mı, yapmadıysan ilk önce bir şeyler yiyelim."

Changkyun, birkaç dakika önce çantasına tıkıştırdığı sandviçleri çıkardı ve "Annem bizim için en sevdiğim sandviçleri yapmış. Kantinden içecek alıp birlikte yeriz, olur mu?" diye sormuştu. Jooheon, bir onun elindeki sandviçlere bakıyor bir de Changkyun'un parıl parıl parlayan gözlerine bakıyordu. "Bayan Im, beni hâlâ beni seviyor mu yani?" diye şaşkınlıkla sordu. Onun bu sorusuna karşı Changkyun bir süre anlamaya çalışırmış gibi yüzüne bakmış ve "Neden sevmesin ki? Onu üzecek bir şey yapmadıysan sana karşı bir nefreti olmaz." demişti. 

Changkyun'un bu kadar masum düşünmesi Jooheon'u iyice huzursuz ederken "Yok bir şey. Bana kırgın olduğunu düşünmüştüm sadece." diyerek ayaküstü bir yalan uydurdu. Ona kendisini üzdüğü için annesinin kendisinden nefret ettiğini tabii ki söyleyemezdi. Araları yeni düzelmişken bu ânı bozmak istemiyordu Jooheon.  Kısa sürede okula vardıklarında arabadan ilk Jooheon inmiş ve Changkyun'un yanına gelerek elini tutmuştu. Aralarında resmi bir çıkma teklifi olmasa bile ikisi de sevgili olduklarını kabul etmişler gibiydi.

Okulun bahçesindeki çoğu kişi onlara şaşkınlıkla bakarken çardakta oturarak içeceğini içen Minhyuk, onları görmüş ve ağzındaki içeceği yere doğru püskürtmüştü. Wonho da aynı şekilde şaşkınlıkla bakarken pek memnun değildi bu durumdan. Jooheon, Changkyun ile sevgili olduğu için grupları birleşmek zorunda kalacaktı. Bu yüzden de Wonho Shownu'yu daha çok görmek zorunda kalacaktı.

"Lütfen biri bana yanlış gördüğümü söylesin. Changkyun, o salağı bu kadar çabuk affetmiş olamaz." Kihyun, yanındaki Hyungwon'u dürterken onun kolunu deştiğini fark etmiyordu bile. Changkyun'a Jooheon'u hemen affetmemesi gerektiğini kırk defa söylemişti fakat görünen o ki Changkyun duygularına bir kez daha yenik düşmüştü. "Bence güzel oldu. Bekleyerek kendilerine eziyet ediyorlardı." Chris, omuzlarını silkerek fikrini belirtti. O, başından beri bu ilişkiyi destekliyordu zaten.

Changkyun, kendisine mutlulukla bakan Shownu'yu görünce bir miktar utandı ve Jooheon'un elini bırakarak "Ben bizimkilerin yanına gideyim. 10 dakika sonra kantinde buluşuruz, olur mu?" diye sormuştu. Jooheon, başını onaylarcasına sallarken Changkyun'a doğru eğildi ve yanağını öperek yanından ayrıldı. Changkyun, onun arkasından utanmış bir şekilde bakarken kısa süre içerisinde kolunda bir yanma hissetti.

Kihyun, onun kolunu sıkıştırırken oldukça öfkeli gözüküyordu. Jooheon'un arkasından o kadar dalgınca bakmıştı ki Kihyun'un yanına geldiğini fark etmemişti bile Changkyun. "Hyung!" diye söylenirken ağrıyan kolunu ovuşturuyordu. "Bize bir açıklama borçlusun. Daha dün ilk randevunuza çıktınız ve bugün el eleydiniz." 

"Abartma sen de Kihyun. Sanki evlendiler, ne güzel barıştılar hemen." Shownu, Changkyun'a göz kırparak onu desteklerken Changkyun da ona minnetle bakıyordu. Abileri onun iyiliğini düşünüyordu, bunu biliyordu fakat mutlu olmak için riskli adımlar atması gerekiyordu.

"Hyung, gerçekten çok mutlu hissediyorum. Jooheon'un beni üzmeyeceğine eminim. Biliyorum, çok çabuk karar verdim ama yine de mutlu olmak istiyorum. Benim için endişelenme." Changkyun, Kihyun'a masumca bakarken sesini de biraz duygu dolu çıkarmıştı. Kihyun'un kendisine kıyamayacağını biliyordu.

"Tamam! Yeter ki şöyle bakmayı kes." Kihyun, onun bu bakışlarına daha fazla dayanamamıştı. "Eğer seni üzmeye kalkarsa onu kalkamayacak hâle getireceğimi de unutma sakın. Sana bir şey demiyor olmam onu artık sevebileceğim anlamına gelmiyor, bunu da bil."

Shownu ve Hyungwon, sarılan ikiliyi mutlulukla izlerken ikisi de oldukça mutluydu. Changkyun'un mutlu olması onları da mutlu ediyordu çünkü. Changkyun, Jooheon ile konuşmaya başladığından beri zayıflayan ve solgun duran yüzü toparlanmış ve kendine gelmişti. Eski depresif hâli gitmiş ve âdeta çevresine ışık saçan birine dönüşmüştü.

Jooheon, Changkyun'u üzse bile onu yeniden mutlu edebilecek tek kişiydi.

○●○●

Zorla yazdığım bir bölüm oldu, bu yüzden pek beğenemedim bu bölümü. Bunun için üzgünüm :')

 Bunun için üzgünüm :')

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Shine Forever • JooKyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin