Changkyun, Jooheon'u heyecanla beklerken soğuk havanın vücuduna çarpmasını bile önemsemiyordu. Sanki kırgınlığı bir an da geçmiş gibiydi. Her zaman yanı başından ayrılmayan hyungu ile aralarının bozuk olması onu hâliyle çok etkilemişti, belki de bu yüzden barışma ihtimallerini düşündüğü için heyecanlıydı.
Saniye başı zarif bileğindeki saate bakıyor daha sonra ise ağaçlardan gözükmeyen parkın girişini gözetliyordu. Bugün yapabilirlerse aralarındaki tüm sorunu halledecek ve yeniden eskisi gibi olacaklardı.
Birkaç dakikanın sonunda parkın girişinde kapüşonlu biri görünmüştü. Changkyun, heyecanla oturduğu yerden kalkmış ve karşısındaki Jooheon'un kendisine doğru gelmesini beklemişti.
Ve sonunda Jooheon onun karşısındaydı.
Tıpkı eskisi gibi bakıyordu gözleri sanki. En azından Changkyun böyle olmasını istedi. "Hyung? Geldin gerçekten." Sesi sanki içine kaçmış gibi kısıkça çıkarken böyle olmasından dolayı utandı.
"Geldim Chang, geldim." Jooheon da aynı Changkyun gibi kısık sesle konuşurken bulundukları parkta sadece ikisi vardı.
"Beni bir daha bırakmayacaksın değil mi?" Changkyun, abisinin hâlâ ondan uzaklaşacağını düşündüğü için böyle bir soru sormuştu.
Jooheon, ona hüzün dolu gözlerle bakarken başını yavaşça sağa sola sallamış ve dayanamayarak küçüğünü kendine çekerek sarılmıştı. Onu bırakmayı düşünmüyordu. Bir hata yapmıştı ve asla bu hatayı tekrar etmesine izin vermeyecekti.
"Ama hyung, peki bana neden bu zamana kadar kötü davrandın? Ben sana ne yapmış olabilirim ki?" Changkyun, Jooheon'un kollarından ayrılırken kırgın bir sesle konuştu. Onunla barışsa bile geçerli bir sebebi olmadığı sürece hep kırgın kalacaktı.
Jooheon, küçüğünün sorusuyla girdiği hayal dünyasından çıkarken ona nasıl cevap vereceğini düşünemiyordu. Ne diyecekti, seni sevdiğim için senden uzaklaştım mı ya da beni bırakırsın korkusuyla ben seni bıraktım mı?
"B-ben şey... Korktum Chang." Utana sıkıla konuştu Jooheon. Changkyun, onun ne demek istediğini anlamazken "Neyden korktun hyung?" diye sordu.
"Şeyden." Kendini cesaretlendirdi ve "Seni sevdiğimi söylersem benden uzaklaşacağını düşündüğüm için korktum Chang." dedi.
Changkyun'dan beklediği tepki de hemen ardından gelmişti. Kendisinden tamamen uzaklaşan küçüğü, bu sefer de kendisine daha belirginleşen kırgın gözlerle bakıyordu.
"Bunca zaman, bunca zaman bana kötü davranmanın sebebi bu muydu? BENDEN UZAKLAŞMANIN SEBEBİ BU MUYDU YANİ?" Changkyun, her kelimesinde Jooheon'u omuzlarından iterken artık gözyaşlarını tutamamıştı.
"C-Chang, beni dinle lütfen." Jooheon, küçüğünü sakinleştirmek için kollarından tutarken Changkyun onu tüm gücüyle itmiş ve sinirle konuşmaya devam etmişti.
"Asıl sen beni dinle! Bu zamana kadar bana soğuk davranmanı görmezden geldim, belki atlatamadığı bir sıkıntısı vardır sabret diye. Sabrım gittikçe tükenirken hatayı hep kendimde aradım. Ona bir şey mi yaptım ya da onu kırdım mı diye. Kendimi harap ettim hep, ne için? KOCA BİR HİÇ İÇİN! Yeter artık. Benden de çevremden de uzak dur. Bu sefer gerçekten bitti Lee Jooheon. Benim için artık bittin."
Jooheon, Changkyun'un ardından bakarken aslında her şey için geç kaldığını anlamıştı sonunda.
○●○●
"Sen gelsene bir benimle." Shownu, okulda tek başına yakaladığı çocuğu ensesinden tutarak yakaladı ve boş olduğunu tahmin ettiği lavabolardan birine sürükledi.
"Hey, hey! Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Sürüklenen çocuk sonunda Shownu'nun ellerinden kurtulmuş ve sinirle ona dönmüştü. Fakat Shownu, onun bu bakışlarını görmezden gelerek "Jooheon'a Changkyun hakkında ne söylediğini bana hemen söylüyorsun." demişti.
"Ne saçmalıyorsun sen? Ne demişim ben?"
Shownu, onun bu tepkisine karşı âdeta sinirle burnundan solumuş ve dayanamayarak onu lavabo duvarına doğru itmişti. "Bilmiyormuş numarası yapma bana sakın! Seni uyarıyorum, eğer gözüme bir daha batar ya da Chang'a tek bir laf edersen seni doğduğuna pişman ederim."
"Ne yaparsın? Anneni mi çağırırsın yoksa?" Alayla konuşurken dudaklarına değen karşısındaki Shownu'nun dudaklarıyla hem sözü yarım kalmıştı hem de kalp atışları fazlasıyla hızlanmıştı.
○●○●
Son sahnede böyle olduğunuzu düşünüyorum:)