-1-

652 66 40
                                    

2030-SEOUL

''Başaramayacaksın Jisung.''

''Bunları geri döndüğümde konuşalım doktor.''

Jisung kendinden oldukça emindi, zaten projesinde bu kadar ilerlemesinin sebebi bu kararlı halleriydi. Başarıya ulaşmak için yapması gereken tek şey elinin altında bulunan kolu aşağı indirip portalı açmaktı. Sona ulaştığına inanmak isteyen genç adam kendinden emin bir şekilde ileri atıldı. Hiç düşünmeden kolu indirdiğinde oluşan ışık dalgası gözlerini kamaştırıyordu, inanmak oldukça güçtü fakat Jisung tam altı senedir üzerinde çalıştığı projeyi tamamlamıştı. O, zamanda yolculuk yapacaktı.

Her şey hazırdı, karşısındaki devasa ışık dalgası onu içine çekmek için bekliyordu. Ellerini yumruk yapmış, gözlerini de sıkıca kapamış ve kapının içine doğru koşmaya başlamıştı. Bir an bile düşünmeden kendini portalın içine attığında zifiri karanlıkta süzülmeyi beklemiyordu. Etraf öyle sessizdi ki damarında dolaşan kanın sesini bile rahatça duyabiliyordu. Korkunçtu, Jisung kendi eserinden korkuyordu. Şimdiden geri dönemeyeceğini düşünüyor, içinden tonla küfür savuruyordu. Kesinlikle bir şeyler yapmalıydı. Hareket etmeye çalıştığı an aşağıya doğru düşmeye başlaması ile içinden ettiği küfürlerin her birini dışa vurmuştu. Şu ana kadar planladığı her şey tam tersine dönmüştü, ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

2021-SEOUL

Minho için oldukça sıradan bir gündü, her gün yaptığı gibi arkadaşları ile okul çıkışı gittikleri barda takılacaklardı. Üniversitenin en başarılı fakat bir o kadar da serseri öğrencilerilerdi; bu yüzden hem okul öğrencileri, hem de okul yönetimi tarafından sevilmiyorlardı. Bu durumdan hiçbir zaman rahatsız olmamışlardı, aksine sevilmemenin keyfini sürüyorlardı. İnsanlar onlardan ve başarılarından korkuyorlardı. Grubun en büyük üyesi Chan biyokimya bölümündeydi, Hyunjin ve Changbin bilişim sistemleri, Minho ise psikoloji okuyordu. Minho'nun ilgisini çeken asıl alan tıpkı Chan gibi biyokimyaydı, ancak tuhaf bir şekilde insanların düşüncelerini okumaya başladığını fark ettiğinde psikoloji okumaya karar vermişti. İnsanların ne düşündüğünü anlamak için gözlerine birkaç saniye bakması yetiyordu, sonrasında harfi harfine ne düşündüklerini söylüyordu. Zaten birçok insanın ondan korkma sebebi de buydu.

''Bu konuda anlaşmıştık Hyunjin, gönül işlerin için kimsenin aklını okuyamam.''

Barın olduğu sokağa geldiklerinde Minho ısrarla Hyunjin'in isteğini yerine getirmeyeceğini söylüyordu. Hyunjin uzun zamandır Minho ile aynı bölümde olan Felix'e platonikti, ancak Felix ile ne zaman aynı ortamda bulunsalar sadece tartışıyorlardı.

''Ama hyung, ne zaman yan yana gelsek-''

Kapıdan içeri girecekleri esnada gelen gürültüyle dört kişi de çöp torbalarının olduğu kısma dikkat kesilmişti. Torbaların arasından gelen iniltiler kesinlikle bir insana aitti. Chan ve Changbin etraflarındaki binalara bakarken şüpheli bir şeye rastlamamışlardı, istemsizce gerilmişlerdi. Minho ve Hyunjin çöplerin arasına yaklaştıklarında gördükleri manzara karşısında şaşırmışlardı. Mavi saçlı, kılık kıyafeti gayet düzgün ve gerçekten alımlı bir adam vardı karşılarında. Muhtemelen bilinci açık değildi, dört genç de onu burada ölüme terk etmek istemedikleri konusunda hemfikirdi.

Kısa süren bir yolculuktan sonra Minho'nun evine gelmişlerdi. Baygın adamı koltuğa uzandırmış ve üzerindeki kokudan kurtulması için üzerini değiştirmişlerdi. Bu esnada Minho'nun aklında dolanan onlarca soru vardı. Bu adam nereden düşmüştü de bilinci kapanacak kadar hasar almıştı? Canına mı kıymak istiyordu? Yoksa bunu isteyen birileri mi vardı? Hala baygın olan adamın yanına yaklaşmış ve nefes alıp almadığını kontrol etmişti, ölüp de üzerine kalmasını istemiyordu. Nedensiz bir şekilde bu adamın aklından geçenleri de merak ediyordu.

''Hastaneye götürmek daha iyi olmaz mıydı? Ya da Seungmin'i çağırsaydık, en azından muayene ederdi.''

''Bilmiyorum Changbin, önce uyanmasını bekleyelim. Eğer isterse götürürüz.''

Minho belirsizlikle cevap verirken Jisung ise gelen seslerle gözlerini açmıştı. Uyandığında kendini kırsal bir alanda, çiçeklerin içinde bulmak istemişti fakat sanki uzaylıymış gibi onu izleyen dört yabancının karşısında bulmuştu. Sakince oturur pozisyona geldiğinde kendisini izleyen adamlara bakmaya başlamıştı, neden hiçbir şey söylemeden onu izliyorlardı? Ve ne ara buraya gelmişti? Hangi yıldaydı? Bütün bunları düşünürken sessizliği bozan kişi Chan olmuştu.

''Eğer çöplerin üstüne atlamamış olsaydın intihar etmeye çalışıyor derdim. Ama farklı bir şey varmış gibi geliyor, birilerinden mi kaçıyordun?''

Jisung gerçekten başarılı olmuştu, zamanda yolculuk yapmış ve başka bir zamana gitmişti. Bunu bilmek onu o kadar mutlu etmişti ki istemsizce gülümsemeye başlamıştı. Ancak bu gülüş karşısındakileri pek de memnun etmemişti.

''Hey, canına mı susadın?''

Kendisine çıkışan gence de gülümsemişti Jisung, hem de oldukça içten bir şekilde. Onun bu mutlu tavırları karşısındaki dörtlüyü iyice sinirlendiriyordu, böyle devam ederse bu sefer de onlar sayesinde bilinci kapanacaktı. Yüzündeki memnun ifadeyi silip gerçekliğe döndüğünde Jisung'un içini ufak bir panik kaplamıştı. Nasıl bir açıklama yapabilirdi? Onlara gelecekten geldiğini söylese karşısındaki dörtlüden güzel bir dayak yer, daha sonrasında kapı dışarı edilirdi. Hiçbir şey söylemeden portal açıp kendi zamanına dönse bir devlet sırrını ifşa eder, yine kendi topuğuna sıkardı. Bir şeyler düşünmesi gerekiyordu, şimdilik sadece biriyle konuşup kendine inandırsa yeterdi.

''Sadece birinizle konuşacağım.'' demişti Jisung. Bunu söyler söylemez içlerinde en gergin olan Changbin ayaklanmıştı.

''Sen gerçekten bunun olacağına inanıyor musun? Sana neden güvenelim?''

''Changbin, dışarı çıkın.''

" ''Minho-''

Changbin en başta dalga geçtiğini düşünerek Minho'ya bakmıştı; ancak gözlerindeki kararlılığı gördüğünde ters bakışlarını mavi saçlı adamın üzerinde gezdirmişti, bakışlarındaki tehdit açıkça belli oluyordu. Şu an yaşanan gerginliği anlamayan tek kişi Hyunjin'di. Karşılarında yardım ettikleri basit biri vardı ama başta Minho olmak üzere herkes gerilmişti, özellikle Changbin'i bıraksalar hiç çekinmeden karşılarındaki adama kaba kuvvet uygulayabilirdi. Changbin'in sırtına elini koymuştu Chan, bu ''gitmemiz gerek'' demekti. Changbin ise aksinin olmayacağını bildiği için kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Yankılanan kapı sesiyle başbaşa kaldıklarını anlayan mavi saçlı adam tedirgin bir sesle konuşmaya başlamıştı.

''Öncelikle; ismim Han Jisung, Doktor Han Jisung. Bana ne kadar inanırsın bilmiyorum ama söyleyeceklerimi dinlemen gerekiyor. Hangi yılda olduğumuzu bilmiyorum ancak evinin düzenine bakarsam çok da uzağa gitmiş sayılmam. Biraz şaka gibi gelecek ama buraya 2030 yılından geliyorum, 2024'de kabul edildiğim zaman yolculuğu projesi üzerinde altı yıl çalışıp bana verilen destekler ile projemi tamamlayabildim. Asıl amacım daha eski bir zamana gidip oradan birkaç fotoğraf aldıktan sonra kendi zamanıma dönmekti fakat dediğim gibi, çok da uzak bir zamana gitmemişim. Yani-''

Jisung konuşmaya devam ederken duyduğu kahkaha sesiyle duraksamıştı. İnanmaması olağan bir şeydi ancak kendisine bu kadar gülünmesini de beklemiyordu. İfadesiz bir şekilde karşısındaki gence bakarken konuşmaya başlaması ile üstündeki gerginlik iyice artmıştı.

''Pardon ama sen bana masal mı anlatıyorsun? Gerçekten ciddiye alacaktım ama ancak bu kadar dayanabildim. Hayal dünyandan çıkıp bana düzgünce olan biteni anlatmalısın. Zaman yolculuğuymuş, yedim say.''

Minho'nun gerçekten sinirleri bozulmuştu. Ona kendisi ile dalga geçmesi için mi yardım etmişti? Tam da şu an karşısındaki adamın aklından geçenleri bilip asıl gerçeği öğrenmek istiyordu. Birkaç saniye göz teması kurmuş ancak hiçbir sonuç elde edememişti, bu onu daha da kızdırmıştı. Neyin nesiydi bu adam? Diğer insanlardan farkı neydi ki onun düşünceleri hakkında hiçbir fikir yürütemiyordu? Aklı karışmıştı ama bu söylediklerinin doğru olma olasılığı sıfırdı, ya da Minho öyle olmasını umuyordu. Karşısındaki adamdan cevap bekleyen Minho'nun gerginliği devam ederken Jisung biraz olsun sakinleşmişti, içinden bir ses Minho'ya güvenmesini söylüyordu. Zaten güvenmek zorundaydı, şu an ondan başka kimsesi yoktu.

''Pekala, sana her şeyi göstereceğim. Umarım beni pişman etmezsin.''

Viatorem | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin