•
Çok uzak değil, hemen yan tarafımdan gelen damlayan su tanelerinin sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Saatlerdir onun beni bıraktığı yerde uyumuştum, şimdi ise soğuktan donmak üzere olan bedenimin ağrısı ile baş başaydım.
Elimden hiç düşürmediğim tabanca ile bakışıyor, ara ara kafama sıkmayı düşünüyordum. Sonrasında hemen zihnimde beliren o zifiri bakışlar buna engel oluyordu. Ben ona karşı kolayca pes etmek istemiyordum, beni yıkan o olmamalıydı. Beni yıkan karanlık bir geçmişe sahipken, şeytanın maskesini takmış biri beni cehennemine almamalıydı.
Yeterince yanmıştım ben, daha fazlasına lüzum var mıydı?
Yaklaşan hafif adımların sesini duyduğumda bakışlarımı hızla parmaklıkların ardına çevirdim. Sabah mıydı yada akşam mıydı bilmiyordum ama burası hep karanlıktı. Bu yüzden yerde gezinen haşereler dışında yabancı seslere alışkın değildim, adım sesleri bana 'Acaba o mu?' diye düşündürürken, zihnim 'Hayır' dedi. O adımlarını sertçe atardı, onun yaydığı korkuyu her yerden hissederdim.
"Axel!" Düşük desibelli sesi duyduğumda sırtımı yasladığım duvardan ayırarak ayağa kalktım, "Chris!" Nihayet beklediğim kişi gelmişti, suratıma anında bir gülümseme yerleşirken parmaklıklara doğru yürüdüm. Mavi gözlerini karanlığın ardından seçtiğimde üzerine giydiği üniforması çarptı gözüme. Kısalttığı saçları buranın kurallarına iyice büründüğünün bir göstergesiydi. Hoş, bir savaş gemisinden başka ne beklenirdi ki?
"Açlıktan ölmeni istemedim." Gülümseyerek elindeki ekmeği bana uzattığında, gözlerim dolu dolu oldu. Bir parça kuru ekmeğe alışkındı midem, beni duygulandıran birinin benim için bunu getirmesiydi. Diğer elinde de matara vardı, su olduğundan emindim. Büyük bir açlıkla iki elimle o matarayı aldığım gibi tıpasını açarak dudaklarıma götürdüm. Suyu kana kana içmeye başladığımda Chris'in sesi yankılandı "Hepsini bitirme, sonuçta buradan ne zaman çıkacağın belirsiz Axel."
Söyledikleri beni kendime getirirken matarayı indirdim ve kolumun tersiyle ağzımı sildim. Ardından uzattığı ekmeği alarak cebime koydum, onu da dikkatli tüketmem gerekiyordu. "Aşçı olmadığı için konserve yiyecekler verdiler, hepsi sayılı olduğundan sana alamadım." Başımı anlayışla salladım, benim için bunları getirmesi bile yeterdi aslında.
"Axel, aşçı sensin ve zindandasın..." İki eliyle parmaklıkları tutarak gözlerini irice açtı "Neden buradasın?" Birkaç saniye gözlerimi kaçırdım ondan, ne diyebilirdim ki? Amiral onlara gerçekleri anlatmamışsa, bende söylememeliydim.
"Albay bana takmış durumda, bir ders vermek istiyorlar anlayacağın." Aklıma gelen en mantıklı açıklama buydu. Kaşlarını çattı, "Ama bu çok saçma, aşçıya ihtiyacımız var. Bu gemi aylardır deniz altından çıkmayacak ki!" Geminin Black Harbor'a gittiklerinden haberi yoktu sanırım. Parmaklıklara iyice yaklaşarak kafamı ona doğru hafifçe eğdim, "Gemi, Pearl Harbor'a gidiyormuş Chris." Bunu dememle ağzı şaşkınlıkla açılırken yüksek sesle "Ne?" Diye söylendi.
Hızla elimle ağzını kapattım "Şş, bağırma!" Keskin fısıltım üzerine kafasını güçlükle salladı, elimi geri çektiğimden aynı benim gibi fısıldadı "Oraya gideceğimizi düşünmemiştim..." Bir süre duraksadı, aldığı derin nefesin ardından devam etti "Sen bunu nereden biliyorsun peki?"
"Amiralin odasındayken duydum, benim yanımda konuştular." Kafasını belli belirsiz salladı, hâlâ duyduklarının şokunu yaşadığı ortadaydı. Zamanımız kısıtlı olduğundan aklımda olan fikri ona da söylemek istedim. "Chris, senden bir şey istesem yapar mısın?" Gözleri tüm içtenliği ile parlarken kafasını salladı, hızla devam ettim "Yukarıya çıktığında kaldığımız koğuşa benim burada olduğumu söylemeni istiyorum. Nasıl olsa askerler beni götürürken gördün, senin buraya geldiğini elbette bilmeyecekler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpler Toprağa Karışır | GAY
Teen Fiction7 Aralık 1941, Pearl Harbor savaşı. Amiral Matthew Pavlov'un mürettebatı olan denizaltı gemisine sığınan bir kaçak, Axel Davies. +18 ögeler (şiddet unsurları, cinsellik vb. içerecektir)