Huzursuz Başalnagıç

288 4 3
                                    

Steve Bowen perdeyi araladı ve Talbot Sokağı'ndaki, sırayla dizilmiş, birbirinden sıkıcı tuğla evlere baktı.Tanrım,burdan nasıl da nefret ediyordu!Annesi burda sadece sorunlarını halledene kadar kalacaklarını,bu durumun geçici olduğunu söylemişti; ama o, anneannesinin evinde geçirdiği üç haftanın sonunda boğulduğunu hissetmeye başlamıştı bile. Burası,Toskano'daki geniş çiftlik evinden sonra çok küçük ve sıkışık bir yerdi, anneannesi de tam bir anneanne gibi davranıyordu. Eğer saçlarını bir kere daha karıştırır ya da "rahat ol" derse dayanamayıp patlıycaktı. "Steve! Neyle oyalanıyorsun? Îlk günden okula geç kalmak istemezsin herhalde!" diyordu annesinin merdivenlerden gelen sesi. Annesinin sesindeki yapay neşeden raharsız olan Steve, bakışlarını pencereden çevirerek "Tamam tamam geliyorum" dedi. Annesi buraya geldiklerinden beri böyleydi. Cesur olmaları gerektiğini, babasının da ellerinden geleni yaparak hayatlarına kaldıkları yerden devam etmelerini isteyeceğini söylüyordu. Bazen, hayatlarında yapmak zorunada kaldıkları korkunç değişikliklerin annesine heycan verici geldiğini bile düşündüğü oluyordu. Mesele şu okul işi gibi. Durmadan Lockbridge Lisesi ' nin Yorkshire'daki kapsamlı eğitim veren en iyi okullar arasında olduğunu; karma bir okula gitmenin onun için iyi olacağını ; bir sürü yeni arkadaş edineceğini anlatıp duruyordu.Ama o yeni arkadaşları değil, eskilerini istiyordu. Koşu takımına kaptanlık yaptığı,sabahları erkenden sahalardaki antrenmanlara liderlik

ettiği eski okuluna, Benham Grange'a geri dönmeyi istiyordu; kimseyi tanımadığı kasvetli bir şehirde, kapsamlı eğitim denen kâbusa saplanıp kalmayı değil. Ama herşeyden çok babasını istiyordu. "Steve!" Kapı hızla açıldı ve annesi,"Hayatım,her şeyi yanına aldın mı? Çantan? Kalemlerin? Sana öğle yemeği paketini hazırladım mutfakta duruyor ve..." diye bağırdı. "Of anne, kes şu gereksiz telaşı!" Steve annesine böyle cevap vermek istememişti,ama önünde uzanan günü düşündükce altüst olmuş bir mide ve terleyen avuçlarla kendisini sekiz yaşında gibi hissediyordu. Onu tedirgin eden şey, sadece yabancılarla dolu bir sınıfa girmek değildi; er ya da geç, insanların nerede yaşadığı ve ailesinin ne yaptığı gibi sorular sorucak olmaları ve kendisinin de onlara yalan söylemek ya da o korkunç gerçeği anlatmak zorunda kalacağını bilmesiydi. "Kusura bakma hayatım, sadece senin için her şeyin iyi gitmesini istiyorum" Jenny Bowen oğluna sarılmak için kollarını açtı ama oğlu annesini geçip basamaklara doğru ilerledi. Annesinin ağlandığını görmesine izin veremezdi. Annesi ona iyi davranıyorsa kendisi de üstüne düşeni yapmalıydı. Annesi yumuşak bir ses tonuyla, "Babanı özlediğini biliyorum" dedi alt dudağını ısırarak." Bende özlüyorum biliyorsun" "Özlüyorsun ha?" dedi Steve annesine bakarak."Bundan emin misin?" "Tabii ki eminim!" dedi annesi nefesi kesilerek."Onun etrafımda olmamasına alışamıyorum..." "Ona bağırmak ya da dırdır etmek için mi?" diye bağırdı Steve. "Steve! ben..." "Evet gerçek bu! Eğer sürekli o konu hakkında başının etini yemeseydin..." "Yeter, Steve!" dedi merdivenlerdeki dönemeçte görünen anneannesi; nefes nefeseydi."Biliyorum hayatım üzülüyorsun, ama bunun acısını zavallı annenden çıkarmana gerek yok" Jenny "Tamam anne" diyerek elini kaldırdı."Artık gitsen iyi olacak Steve. "Oraya seni arabayla bırakmamı istemediğine emin misin?" "Hayır teşekkürler" Otobüsle gitmeye bayılmıyordu, ama annesinin neşeli görünme çabalarını on beş dakika daha kaldıracak durumda değildi. Daha da kötüsü, annesinin, şu anda içinde bulundukları sorun yığınının, babasının ilişkilerini kötü yönetmesi yüzünden ortaya çıktığını anlatma ve bu meseleyi yeniden açma ihtimaliydi. Okula yalnız başına gitmeyi buna tercih ederdi. " Sonra görüşürüz," diyerek gürültülü adımlarla merdivenlerden aşağı indi ve ön kapıyı arkasından çarparak çıktı. Eylül ayının ilk haftası olmasına rağmen, havada şimdiden bir sonbahar serinliği vardı. Yolun ilerisinde, küçük gruplar halindeki Lockbridge Lisesi öğrencileri gevezelik edip gülerek birbirlerini itip kakıyor, garip görünen içecek kutularını kaldırım kenarındaki oluklara doğru tekmeleyerek otobüs durağına yürüyorlardı. Steve, Benham Grange'da, antrenör aksesuarı taktıkları, sağa sola baktıkları ya da tişörleri pantolonlarının dışına sarktığı için uyarı aldıkları zamanları hatırlayarak, çocuklara küçümseyerek baktı. Benham öğrencilerinin, maçlar dışında antrenör aksesuarı takmasına izim verilmezdi. Benham aslında düzgün bir okuldu. Benham babasının okuduğu yerdi. Babası olanları bilseydi, öfkeden deliye dönerdi. Steve sert bir hareketle ayağını kaldırdı ve elektirik direğine bir tekme vurdu. Karşı kaldırımda kol kola girmiş birkaç kız, onu bir dakika süzdükten sonra birbirlerini dürtüp kıkırdayarak arkalarına dönüp gittiler. Bu okuldan nefret edecekti bunu biliyordu. "Steve!" Döndü ve yolun aşağı tarafında, öğle yemeğini elinde sallayan annesini gördü. "Bunu unutmuşsun" Steve annesinin elindeki plastik kabı kaptı ve çantasının içine tıkıştırırken "Teşekkürler" diye mırıldandı. Annesi, yüzünden düşen kum rengi bir saç tutamını geri iterek, " Dahi iyi olacaksın değil mi canım?" Steve annesini süzdü. Gözlerinin altında koyu çizgiler vardı, anlı endişeyle kırışmıştı. Çok küçülmüş ve kırılgan görünüyordu." Sadece onunla aynı fikirde ol ve onu mutlu et, eski taktiktir ama işe yarar. Ben böyle yapıyorum " Sanki babası arkasında durmuş, kulağına fısıldıyordu. Steve, gülmeye çalışarak " iyiyim anne " dedi. " iyiyim merak etme" Söylediklerine kendisi de inanabilseydi...

SIKI DOSTLAR BÎR ARADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin