Dün geceden sonra üstümdeki ağırlığım altında ezilmeden kalktıp. Hazırlanıp evden çıkmam gerekiyordu. Noyan'dan önce durakta olmam lazımdı aksi takdirde gelmezsem evime geleceğini söylemişti. Babamın dün gece öyle görmesinden sonra sabah beni fakülteye götürmek için geldiğini söylesem kesin Noya'nın üstüne çullanırdı. Böyle düşünürken sersem bedenimi zorla yataktan kaldırıp, yüzüme sertçe art arda soğuk suyu çarptım.
Üstümü giyinip babamın hazırladığı kahvaltıdan bir tane salatalık ağzıma atıp babamın yanağına tatlı bir öpücük kondurup dudaklarımı çekerken
"Geç kaldım, bu güzel kahvaltıyı kaçırdığım için üzgünüm. Seni seviyorum baba görüşürüz." Diyerek hızla kapıyı açarak dışarıya fırladım.Etrafımdaki çam ağaçları heybetiyle birlikte sallanırken rüzgarın yüzüme sert bir şekilde vurmasıyla ellerimi ceketime direkt olarak koydum. Otobüs durağına doğru ilerlerken Noyan'ın orda olup olmadığını düşündüm. Çok fazla üstüme geliyordu her şey özel gücüm , annemin ölümü , Noyan'ın beni sahiplenmeye kalkması ve şeker tatlısı Beliz'e nasıl annelik yapacağım telaşı adeta beni un ufak edip ayaklar altında olduğumu hissettiriyordu. Birden telefonumun pantolonumun içinde titreştiğini hissederek daldığım düşüncelerden çekip aldı. Elime alıp ekrana baktığımda numaranın yabancı olduğunu görerek önce şaşırdım. Yanlış arandığını düşünerek durdum ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Alo, kimsiniz?" Kulağıma gelen o sıcak içten sen tenimin erimesine sebep olurken Noyan'ın olduğunu anladım.
"Benim Noyan , Berfu karşıdayım arabanın içinde. Gel." Emir mi veriyordu bana gel sadece kuru bir gel demişti. Gelir misine ne oluyor. Sert yapmamak için dişlerimi sıkıp
"Geliyorum ,gördüm seni." Diyerek adımlarımı o yöne yöneltip arabanın kulpuna asılarak açtım ve oturdum.
"Günaydın." Diyerek yüzümdeki ifadesizliği bozmadım.
"Günaydın, önce bir şeyler atıştırıp sonrasında sert bir kahve iyi olur diye düşünüyorum ne dersin?" Aslında fikir kulağıma hoş gelsede Noyanla tek başıma fazla vakit geçirmek istemiyordum.
"Olur ama fazla geç kalmayalım." Kısa bir sessizlik oluşurken. Araba hareketlendi uzun bir ilerleyişten sonra arabadan dışarıya doğru baktığımda gölün eşsiz manzarası gözlerimi hayranlıkla açmama sebep olmuştu. Arabanın durmasıyla geldiğimizi anlamıştım ve gölün hemen yanına kurulu olan açık büfeli kahvaltı yerine gelmiştik. Etrafın yeşille mavinin eşsiz harmanlanmasından oluşan görüntü yüzümde tebessüme yol açmaya yetmişti.
Noyan benden bir adım önden yürümüş ve rezerve ettirdiği masaya doğru yönelerek omzunun arkasından bana gel der gibi bakmıştı. Gölle tam yan yana olan masa kahvaltı etmek yerine manzarayı izlemek, o bol oksijeni içime çekmek ,saatlerce oturmak düşüncesi geçsede bunu şuan Noyanla yapamayacak olduğum aklıma geldi. Altın sarısı güzel gözleriyle deniz mavisi gözlerimin içine kulaçlar atıyordu. Tenimin ısınmasına sebep olacak bakışlarının altında iki büklüm oluyordum. Dudaklarını aralayıp
"Canının istediği bir şey var mı menemen, tost, vs kahvaltı da yenilecek şeyler işte." Canımın kahve dışında hiçbir şey istemediğini bildiğim halde burdan düzgün bir şekilde yemeden beni kaldırmayacak gibi bakıyordu.
"Fark etmez sen ne seviyorsan onlardan söyle." Omuz silkerek manzaranın tadını çıkarıyordum. Hava bulutlu olduğu için göl gözüme daha güzel görünmüştü.
Noyan yanına çağırdığı orta yaşlardaki garsona bir şeyler söyledi ve adam isteklerini yerine getirmek için ilerledi.
10 dakika sonra gelen kahvaltılıklara göz ucuyla baktım masada bir kuş sütü eksikti diye düşündüm. Bu kadar şeyi nasıl yiyecektik.
"Bunlar çok fazla keşke Batuyla Efsunda gelselerdi." Dedim yüzünü incelerken
"Olsun zaten kalanlar çöpe gitmiyor merak etme sen." Ne demek istedi anlamamıştım.
"Nasıl yani anlamadım ."
"Sokak hayvanlarına veriliyor." Tatlı bir gülüşle göz kırptı yanağının kenarındaki oyuk belli olurken mideme kramplar girdi. İçimden neden küçücük gülüşte bu kadar yüreğim ağzıma geliyordu diye sordum kendime.
"Çok sevindim, bizde akşamları kalan yemekleri bir kapla dışarıya bırakıyoruz." Buna sevinmiş olmalı ki gülümsedi gülümsemesine karşılık bende ona sırıttım.
Tatlı sevmediğim halde elim ilk önce kayısı reçeline gitti ağzıma götürdükten sonra tadının el yapımı olduğunu anladım. Bir an içim burkuldu annemde her yaz kayısı reçeli yapar kavanozlara koyardı tadı onun yaptığına benziyordu.
Yüzümün düştüğünü anlamış olmalıydı ki birden eliyle düşen yüzümü yüzüne bakmam için zorladı ve kaldırdı.
"Neyin var maviş, ne oldu?"
Neden sürekli maviş diyordu kendimi ona yakın hissetmek istemiyordum. Sınırlarımı aşmak ileriye gitmek istemiyordum. Çok saçma olduğunun farkındaydım ama başına benim yüzümden bela açılmasını istemiyordum.
"Hiç ,sadece..." Annemi mi söyleyecektim hiç yakınım olmayan adama
"Hiç ne maviş hiç ne devam et lütfen canını sıkan ne?" Öyle içten diyordu ki söylememek elde değildi.
"Kayısı reçeli annemde hep yapardı tadı çok benziyor. O yüzden biraz tuhaf oldum." Onun da yüzü benim gibi asılmıştı. Öyle görünce yüzünün düşmesi hoşuma gitmemişti kendimi düzelterek
"Devam edelim, insan üzülüyor ama hep üzgün olmak zorunda değil, öyle değil mi? Sıkma canını elbette birilerini kaybedeceğiz ne kadar kötü de olsa doğanın kanunu." Kendimi teselli eder gibi konuştum. Aksi halde o beni teselli edecekti ve ben bu yakınlığı yaşamak istemezdim çünkü ona karşı bir şeyler hissetmeye düşündüğümü başlamıştım bile.
Biraz daha yedikten sonra hareketlenip sahildeki cafeye doğru arabayla gittik.
Arabadan inmeden önce
"Bugün için teşekkür ederim gerçekten iyi geldi." İçten bir şekilde dile getirmiştim. Bu şekilde konuşmam hoşuna gitmişti.
"Rica ederim tekrarlanacak şeyler için her zaman teşekkür etme seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor." Tekrarlanacak da ne demekti ne yani sürekli beraber bir yerlere mi gidecektik. Kalbimin her ne kadar iyi hissetmesine sebep olsada aklım bunun olmaması gerektiğini söylüyordu.
Kahvelerimizi alıp sahilde duran taburelere oturduk. Sert kahvemden yumuşak yudumlar alırken denizi izliyordum. Noyan'ın beni izlediğini her yerimi ezberlemeye çalışır gibi baktığını hissettim. Ne güzel bakıyordu altın sarısı gözlerini açarak. İnce ince tenimde gezdiriyordu. Saçlarım rüzgarda savrulurken taburesini yanıma yaklaştırıp ağzıma giren bir tutam saçı elleriyle arkaya doğru iterken sıcacık parmak uçları dolgun dudaklarıma değdi. Sıcağın etkisiyle içimde karıncaların bedenimi yavaş yavaş kemirdiğini hissettim. Bir an irkilip kendimi geriye doğru çekerken diğer elimde de saçımı kulaklarımın arkasına doğru kıvırdım.Tam ağzını açıp bir şey diyecekken ondan önce davranıp
"Fakülteye geç kalmasak iyi olur gidelim mi?" Sorusunu adeta ağzına tıkadım.
"Olur sen nasıl istersen güzelim." Deyip tabureden kalkıp ellerini ellerime doğru yöneltti elini tutma düşüncesi ağzımdan çıkan kelebeklere yol açarken,başımı kaldırıp gözleriyle buluşunca bir an nefesimin kesildiğini hissettim.
"Ben kalkabilirim teşekkür ederim." Diyerek cici bir görüntü bıraktım. Her halimi hayranlıkla izliyordu.
"Tabiki kalkabilirsin ama ben seni kaldırmak istiyorum hadi tut itiraz etme." Kalemle çizilmiş gibi olan sık ve kara kaşları hafif çatılmıştı. Bakışından biraz ürküp neden elini tuttuğumu dahi bilmeden uzattım. Elimi avını bekleyen aslan gibi birden tutup kaldırdı ve bedenlerimiz birer araba gibi birbirine sertçe çarptı boyum ondan kısa olduğu için yüzüm göğsüne çarpmıştı. Birden diğer elini belime dolamış saçlarımın kokusunu içine çekmişti. Bende onun kokusunun altında bir böcek gibi ezilmiştim. Şiddetli kakule ve ardıç kokusu ruhumu dağlarken bir daha bu kadar yakınında olamayacağımı düşünerek derin bir nefesle kokusunu içime çektim. Ciğerlerimin teşekkür ettiğini duyar gibiydim. Kendimi bu durumdan kurtarmak isterken belimdeki elini canımı yakmayacak şekilde sıktı ve
" Çok güzel kokuyorsun, kokun bana huzur veriyor biraz daha duralım lütfen." Canı yanan bir kedi gibi çıkmıştı sesi ve o kedi içimi tırmalıyordu. Onun bu ses tonunu duyunca üzmemek için hareketsiz kaldım ve bende onun kokusundan faydalandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevin İçine Doğru
Romance" Her şey güçlü bir soydan ve güçlü bir aşktan başlamıştı. Bu soy ve aşkla nasıl başa çıkacaklardı. İkisi de çok tutkulu bir aşkın içinde kaybolmadan kendilerini kurtarmaları gerekiyordu." Alevlerin içinde yanmak nedir bilir misin Noyan ? Ben seni...