Köşeme çekilmiş sigara içiyordum. Hangi kitabın sayfalarında göz gezdirdiğimin, hangi plağın kulağımı doldurduğunun, hangi marka sigara içtiğimin bir önemi yoktu. Aslında hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Büyük bir boşlukta oradan oraya savruluyordum. Bunu ben istemiştim. Kendi sınırlarımda tamamen özgür olmak düşüncesi beni bu duruma getirmişti. Aklımdan neler geçtiğini daha o anda unutuyordum. Beni meşgul eden bomboş düşünceler, beynimi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Karnımın acıktığını hissettim. En son ne zaman bir şeyler atıştırdığım hakkında hiçbir fikrim yok. Kolumdaki eski saat çalışmayı boşverdiğinden beri saatlerle de pek aram yok zaten. Sabah mı, gece mi olduğunu dışarıya bakınca anlayabiliyorum. Demek algılarım hala açık. Bu iyi bir şey. Ve bana yetiyor. Zaman kavramı, bir yerlere yetişecekler için olmalı sadece. Ya da birini bekleyenler için. Ki beklemek sanki başlı başına zor bir iş değilmiş gibi biraz daha boğsun insanı zaman, biraz daha zorlasın onu. Benim ölümden başka bekleyecek bir şeyim yok. Onunda ne zaman geleceğini bilemiyor insan. Akışına bırakıyor.