1.3

481 61 48
                                    

"Wooyoung! Acele etmelisin. Geç kalacağız."

"Geliyorum!" Genç adam gömleğinin yakalarına birkaç kez daha parfüm sıktıktan sonra aynada son kez kendine baktı. Babası Kore'nin bilindik yatırımcılarından biriydi. Ve bu gece ufak bir davete konuk olacaktı; ailesi ile birlikte. Wooyoung bu davetleri ne kadar sıkıcı bulursa bulsun geceye Seonghwa'nın da katılacağını duyunca ailesine hayır diyememişti. Bu geceye özel olacaktı. Wooyoung bunu hissedebiliyordu. Giydiği kısa kollu beyaz bir gömlek ve siyah takım elbine üzerine tam olmuştu. Hatta otururken ve eğildiğinde kalçaları belli bile oluyordu. Bunu sevmişti. Uzamış saçlarını arkadan bağladı ve birkaç tutamın gözleri önüne düşmesine izin verdi. İşte şimdi hazırdı. Telefonunu cebine sıkıştırıp onu bekleyen ailesinin yanına gitti.

"Geç kalmak istemediğimi belirtmiştim." Babası ufak bir kızgınlıkla oturduğu yerden ona baktı. Annesi ise oğlunun ne kadar yakışıklı olduğu hakkında iltifatlarda bulunurken Wooyoung'un yakasını düzeltiyordu. Babası yerinden kalkıp eşine onu şımartmaması için uyardı. Aralarında geçen ufak çaplı bir tartışmadan sonra sonunda evden çıkabilmişlerdi. Wooyoung aile konusunda oldukça şanslıydı. Şimdiye kadar anne ve babası arasında hiç ciddi hir tartışma, kavga görmemişti. Sevgiyle ve ilgiyle büyütülmüş bir çocuktu. Aşırıya kaçmadığı sürece istedikleri olmuştu. Herkesin 'zengin züppe' olarak gösterebileceği bir insandı.

Fakat hiçte öyle değildi. Kendi adına birkaç kredi kartı vardı ve bu kartları genelde yardım amaçlı kullanırdı. İçmeyi severdi sevmesine de; her gece barlarda, kız peşinde koşmazdı. Çevresi genişti, onu tanıyan çoktu. Oysa dostum deyip yanında olan tek kişi 7 yıllık arkadaşı San'dı. Lüks fakat basit hayattı onun yaşadığı. Hâlinden de oldukça memnundu.

Davetin olduğu mekana geldiklerinde babası aracın anahtarını görevliye teslim edip eşine kolunu uzattı. Bayan Jung sevgiyle eşlik etti. Wooyoung ise ellerini ceplerine koyarak ailesinin peşinden ilerledi. Garip hissediyordu. Sanki midesi ve kalbi yer değiştirmişti. Heyecanlandığını anlayabiliyordu.

Wooyoung'un birkaç hafta önce babasının evde unuttuğunu dosyayı götürmek için şirkete geldiğinde onunla karşılaşmış, aralarında geçen ufak bir sohbetin ardından tanışmışlardı. Sert mizacına rağmen davranışları ve kullandığı sözler o kadar nazikti ki Wooyoung büyülendiğini düşündü. Daha sonrasında birkaç kez daha sohbet geçmişti aralarında. Babası ile ortak bir yatırıma imza attığını öğrenmişti. Yani şirkette onu daha fazla görebilecekti.

Kalabalık ortama girdiklerinde Wooyoung bir an daraldığını düşündü. Sıkılacağı kesindi. Etrafa bir göz attı. Anne ve babası iş arkadaşlarının yanına geçerken boş bir masa bulup etrafı izlemeye başladı. Belki de bu kararı verdiği için pişmandı. Seonghwa ile sadece birkaç dakika konuşabilmek için tüm gece boyunca ayakta dikilecek, tanımadığı kişilere selam verecek ve sıkılacaktı. Ne harika ama!

Gecenin devamı da tam olarak beklediği gibi oldu. Sıkıldı ve sıkıldı. Arada bir babasının da bulunduğu sohbetlere katıldı. Ve yine sıkıldı. Sohbete Seonghwa katılana kadar. Hemen yanında durmuş; bir eli cebinde, diğer elinde zarif bir şarap bardağı ile sohbete eşlik ediyordu ve kendini düşüncelerini söylemekten çekinmiyordu. Wooyoung nefesinin kesildiğini hissedebiliyordu. Kolu onun koluna değiyordu. Ufak bir yakınlaşmada böyleyse ilerisini düşünemiyordu. Sonunda babası ve diğer adamlar masadan ayrıldı. Seonghwa ile tek başına kalmıştı.

"Ah, merhaba Wooyoung. Üzgünüm. Sohbet o kadar derindi ki sana selam veremedim." Yüzünde kendine has bir gülümseme ile ona bakıyordu. İşte Wooyoung için nefesini kesen bir durum daha. Böyle hissedeceğini tahmin edemezdi. Ona bir cevap vermesi gerekiyordu. Masadaki içki bardağını alıp tek nefeste tüm sıvıyı bitirdi.

"S-sorun değil." Kekelemiş miydi? Evet, elbette. Kendini aptal gibi hissediyordu. Seonghwa omzuna hafifçe vurup yeni gördüğü kişiler ile sohbet etmek üzere yanından ayrıldı. Wooyoung sonunda rahat bir nefes alsa da Seonghwa'nın gitmesini istemiyordu. Masadaki diğer bardakları boşaltırken yanından geçen her garsondan da bir içki çalmıştı. Nadiren sarhoş olacak kadar içerdi. Özel durumlarda veya çok istediğinde. Bu gece neden istediğini bilmiyordu. Sanki tek derdi elindeki bardağın dibini boş görmekti.

"İçmeye devam edersen sarhoş olacaksın." Wooyoung umursamadı. Midesi bulanıyordu. Etraf git gide daha çok dönmeye başlamıştı. Omzunda hissettiği el ile başını kaldırdı. Seonghwa. Yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamadı. Neden olsundu ki?

"Seonghwa~" dedi mayışmış sesiyle. Sarhoş olduğu her hâlinden belliydi. Olduğu yerde sallanıyor ve kendi kendine gülüyordu.

"Sarhoş olmuşsun."

"Midem-"

"Hey bekle!" Wooyoung elleriyle ağzını kapatırken Seonghwa kolunu gencin beline sarıp lavaboya doğru ilerletti. Davetin tam orta yerine kusmasını istemezdi. Özellikle de üzerine. Wooyoung belini saran güçlü kollar arasından kurtulup eğildi ve midesindeki tüm sıvıyı boşalttı. Seonghwa iğrenmek yerine eğilip yavaşça sırtını okşamıştı gencin. Bir süre böyle kaldılar. Wooyoung kendine gelmeye başlasa da hâla üzerinde içkinin etkisi vardı. Kafasını kaldırıp onu izleyen adama baktı. Yakından o kadar güzel görünüyordu ki Wooyoung nefesini ne zaman tutmaya başladığını hatırlayamadı. Ve o an fark etti ne kadar yakın olduklarını. Hafif içki kokan nefesi yüzüne, özellikle de dudaklarına çarpıyordu. Wooyoung yavaşça nefesini verdi ve uzanıp ilk gördüğü andan beri aklını meşgul eden dudaklara dokundu dudaklarıyla. Belki de yarın bu yaptığı şeyi hatırlamayacak, hayatına normal bir şekilde devam edecekti.

Ama bu sadece kendisi için geçerliydi. Öpmekte olduğu genç adam için ise tam tersi. Wooyoung'un omuzlarından tutup kendinden uzaklaştırdı. Hâla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Karşısındaki çocuğun ağladığını fark etmesi uzun sürmedi. Omuzlarındaki ellerini sıktı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bundan daha kötü durumları da görmüştü ama hiçbiri şu an olduğu kadar elini-kolunu bağlamamıştı.

"B-ben bir aptalım." Wooyoung kesik kesik konuştuğunda Seonghwa gerçekliğe döndü. Şu an olduğu mekanı ve zamanı hatırladı. Ne yapacağını hâla bilmiyordu. Çocuk akan burnunu çekerek konuşmaya devam etti. "Seonghwa..."

"Hmm?" Gözlerini gözlerine çıkardı. Islak gözlerde o kadar duygu yüklüydü ki ne yapacağını bilemedi. Onu burada bırakıp gidebilirdi fakat aklının onda kalacağını bildiği için bu düşüncesinden hemen vazgeçti.

"B-ben seni çok seviyorum."

-

-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
rude boy. woohwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin