2.1

351 55 28
                                    

"Wooyoung, dikkatli ol lütfen."

"Ahh anne, karşında çocuk yok." Gözlerimi devirdiğimde sözlerim üzerine bir şaplak yemiştim; tam olarak omzuma. Anneme somurtarak bakarken Seonghwa ufak bir kahkaha attı. Ne diye gülüyordu şimdi bu?

"Merak etmeyin Bayan Jung. Wooyoung'a göz kulak olacağım."

"Teşekkür ederim Seonghwa. Çok incesin." Pufflayarak yanlarından ayrıldım ve bahçe kapısının önünde bekleyen araca doğru ilerledim. Seonghwa beni almak için gelmişti. Nereye gideceğimizi veya ne yapacağımızı bilmiyordum. Fakar bir an önce bitirsek iyi olurdu. Onunla başbaşa kalma korkusu çok kötüydü. Özellikle de o gece sarhoşken onu öpmüş olmam. Aklıma geldikçe yüzüm kızarıyor ve utanıyordum. Daldığım düşüncelerden uzaklaştıran şey önünde beklediğim kapının açılmış olmasıydı. Seonghwa binmem için bekliyordu. Aramızdaki yakınlık gerilmeme neden olurken hızla açtığı kapıdan içeriye sızdım. O da etrafta dolaşıp kendi yerini almıştı.

"Nereye gidiyoruz?" Kemerimi bağlayıp ona baktım.

"Yolda anlatırım." Başımı sallayıp önüme döndüm. Bir süre boyunca aramızda sessizlik olmuştu. Ne ben bir şeyler sormuş, ne de o bir şeyler anlatmıştı. Hâla bekliyordum nereye gideceğimizi söylemesini. Göz ucu ile ona baktığımda gözlerimiz buluştu. Hızla bakışlarını çekip yola döndü. Tek eli ile direksiyonu yönetiyordu. Diğer eli sol bacağının üzerinde duruyordu. Ve açıkçası itiraf etmeliydim şu an fazlasıyla sexy görünüyordu. Ah, kendine gel Wooyoung!

"Anlatacak mısın artık?"

"Benim için oldukça özel birinin doğum günü. Onun için ufak bir parti düzenlemek istiyorum. Senin yaşlarında olduğu için bana bu konuda yardım edebilirsin diye düşündüm."

"Bunun için mi tüm gece boyunca uykusuz kaldım ben?"

"Hm, ne dedin?"

"Hiçbir şey! Güzel düşünmüşsün. Elbette yardım edeceğim sana. Bu arada, senin için özel olan bu kişi kim?"

"Adı Yeosang."

"Ah, anladım." Başımı çevirip camdan dışarıyı izlemeye devam ettim. Onunla daha fazla göz göze gelmeyi istemiyordum. Özellikle de onu izlediğimi biliyor olmasını kaldıramazdım. Gideceğimiz yere varana kadar sessiz kalmıştı ikimiz de. Demek özel birisi. Ve adı Yeosang. Nedensizce tanıdık gelen bu ismi düşünmeyi bir kenara bıraktım ve dışarıyı izlemeye devam ettim.

"Nereden başlamamız gerekiyor?"

"Daha önce parti düzenlemedin mi?"

"Hayır."

"Ne güzel. Önce bir AVM'ye gidip parti eşyaları alalım. Sonra pasta ve yiyecekleri alırız. Daha sonra da partiyi yapacağın yere geçer etrafı düzenleriz. Nasıl fikir?"

"Bana uyar."

"Bu arada, asistanın falan yok mu bu tarz işler ile ilgilenecek?"

"Bu gün pazar. İzin günü." Başımı sallayıp anladığımı belirttim. Kısa bir süre içerisinde en yakındaki AVM'nin otoparkına bırakmıştık arabayı. Birlikte birkaç yere uğrayıp parti malzemeleri almaya başladık. Konfetiler, parti şapkaları, mumlar... O kadar çok şey almıştık ki ikimizin de elleri dolmuştu. Yeosang, onun için özel biriydi. Bu yüzden hiçbir masraftan kaçınmıyordu. Her şey bir kenara dursun, her ne kadar kıskansam da en güzel ve kaliteli malzemeleri seçmeye özen göstermiştim. Bir saate yakın bir süre sonra işimiz bitmişti. Elimdeki poşetleri Seonghwa'nın ellerine tutuştururken birkaç adım geriledim.

"Biraz işim var. Hemen geleceğim!"

"Ah, pekii. Çabuk ol lütfen." Başımı sallayıp hızla ilerledim. Kısa sürede halletmiştim işimi. Elimdekini hızla cebime sokuşturup onu bıraktığım yere döndüm. Merakla bana bakıyordu. Ve yorulmuş olduğu her hâlinden belliydi. Gülüp ona verdiğim poşetleri elinden aldım. Şimdi gidebilirdik. Arabaya bindikten sonra partinin olacağı yere gidene kadar ikimiz de konuşmadık. Aramızdaki ilişki sessiz sakin bir hâl almıştı ve açıkçası bu durumdan mutluydum. Şu son birkaç hafta içinde yaptığım aptallıkları yüzüme vurmuyor oluşu için de minnettardım ona. Eğer aynı şeyi San'a yapmış olsaydım, ölene kadar her gün hatırlatırdı!

"Bu kafeyi mi kapatacaksın?" Başını olumlu anlamda salladı. Geldiğimiz yer, Hongdae'nin popüler kafelerinden biriydi. Arabadan indiğinde bende peşinden inip ilerlemeye başladım. Birkaç saat içerisinde her şeyi hazırlamıştık. Etraf oldukça güzel olmuştu. Fakat yorgunluktan ölmek üzereydim. Kendimi bir sandalyeye atıp arkama yaslandım. Seonghwa da yavaşça karşıma oturdu.

"Akşam parti için hazırlanman gerekmiyor mu senin?" dedim başımı yana eğerek. Kolundaki saate baktı. Gözlerim baktığı yere kaydı. O saati daha önce nasıl fark edememiştim? O kadar güzel duruyordu ki bileğinde, kıskanmadan edemedim. Nasıl olur da bu kadar kusursuz görünebilirdi?

"Hadi sende gel."

"Hm, ne?" Telaşla başımı kaldırdım.

"Dinlemiyordun beni değil mi?"

"Üzgünüm. Dalmışım. Ne diyordun?"

"Akşama uygun bir şeyler giymek için eve gidecektim. Seni de davet ettim."

"Ne? Neden?" Tanrı'm, beni eve atmak istiyor olamaz değil mi?! Ah bu işime gelebilir ama olmaz. Şu an olmaz!

"Hazırlanmak için?"

"Yok teşekkürler. Bende eve gideyim artık."

"Pekii, seni eve bırakayım. Fakat partiye senin de gelmeni istiyorum."

"Seonghwa. Bana karşı olan iyi davranışların için teşekkür ederim. Fakat Yeosang'ı tanımıyorum. Partisinde tanımadığı birisinin olması, sence de saçma olmaz mı?"

"Olabilir fakat tanışırsınız. İyi anlaşacağınıza eminim." Sessiz kaldım. Belki de, bu fikir güzel olabilirdi.

-

Bölümü hiç sevmedim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölümü hiç sevmedim. Hiç hiç hiç hiç 🥺

rude boy. woohwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin