Biiiz geldiiiik sizi özledim :) bu bölümü yazarken biraz tıkandım ve pek içime sinmedi ama bekleyenleriniz vardı. Hemen yazıp yayınladım. Lütfen oy vermeyi unutmayıın. Bölüm sonu görüşürüz güzellerim♡♡♡
-----------------------------------------------------------13 EKİM 1932 BERLİN-ALMANYA
Jungkook'u göremediğim kötü geçen üç günün ardından sonunda kavuşmuş, yıllardır birbirimizi görmemiş gibi özlem gideriyorduk ağacımızın altında. Kafası boyun girintimdeki yerini almış, ben ise huzurla saçlarını okşuyorum. 'Mutluluk bu mu?' diye geçirmiştim içimden. Eğer mutluluk bu ise Park Jimin'in tek mutluluğu yıldızıydı.
Yavaşça esen rüzgar birbirlerine sarılmış hiç konuşmadan duran çocukları daha da mayıştırmıştı. Büyük olan kıpırdamadan ağzını aralamıştı.
"Bugün benim doğum günüm." küçük olan birden doğrulup Jimin'in yüzüne bakmıştı.
"Neden daha önce söylemedin? Sana hediye alırdım." Hangi para ile alacaktı orasını bilmiyordu tabii...
"Hediye istemiyorum miniğim. Sen buradasın ya, o yeter bana. Doğum günü hediyem sensin."
"Ama pastan nerde? Sana pasta almalıydım."
"Pastam var zaten bak burada." gözlerimle kendisini işaret ettiğimde utanarak geriye doğru omzuma yatmıştı tekrar.
"Şöyle şeyler söyleyip durma..." yavaşça kıkırdayarak daha da çekmiştim onu kendime.
"Nasıl şeyler söyleyip durmayayım hm?"
"Jiminie lütfen yapma şunu sonra kıpkırmızı oluyorum." küçük bedeni belinden kavrayarak kucağıma çekmiştim. Sırtım ağaca yaslıydı. Tıpkı onu öptüğüm gün gibi. Kafasını sonunda boynumdan kaldırıp yüzüme bakmıştı. Onu ilgiyle izleyen gözlerime karşılık olarak kocaman bir gülümseme vermişti. Ellerini saçlarıma çıkarıp okşamıştı yavaşça. Gözlerim kapanmıştı istemsiz. Tıpkı bir anne şefkati ile saçlarımın içinden minik ellerini geçirdiğinde ufak bir gülümseme belirmişti benim de yüzümde. Uzanıp alnını alnıma yaslamıştı. Gözlerine bakmıştım tekrar.
"Doğum günün kutlu olsun sevgilim." dudaklarından bu kelimeyi duymak midemdeki kelebeklerin serbest kalıp etrafa yayılmasına sebep olmuştu.
"Bana sevgilim mi dedin sen?" Küçük bir sırıtışla konuşmuştum. Hoşuma gittiği her halimden belliydi.
"Galiba demiş bulundum." Ellerim yanaklarını okşarken gözlerim doluyordu yavaşça.
"En güzel hediyem sensin Jungkook. Baksana, mutluyum seninleyken. Ağacımızın altında birbirimize sarılmış oturuyoruz. Yanımdasın. Yanındayım. Başka ne isteyebilirim ki? Bundan daha güzel ne olabilir sevgilim?" dolu gözlerle bana baktığında ağlamamak için kendini sıkıyordu. Sesi titriyordu ama yine de normal bir şekilde bana laf yetiştirmeye çalışıyordu.
"Bak sende bana sevgilim dedin." gülüşünün üstüne akmıştı gözyaşları. Bu mutlu gülümseyiş acı bir gülümseyişe dönüşecekti. Habersizdi bundan yıldız çocuk.
"Seni seviyorum sanırım. Hem de çok seviyorum." ve o da habersizdi. Çok sevmenin başına açacağı dertlerden habersizdi. Pişman mıydı peki? Hiç sanmıyorum... Yine olsa yine severdi küçüğünü. Yine olsa, yine öperdi yıldızını tam dudağının bitişinden. Bin kere gelse dünyaya, her seferinde yıldız çocuğunu severdi. Her seferinde ona ölürdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZ | Jikook
Fanfiction"Yanacakmışız. Tanrı bizim gibileri sevmezmiş. Ateşler içinde öldürecekmiş bizi. Senin canının yanmasına dayanamam ben." Korkmuyor olsam bile, onun gözyaşları için aktı gözyaşlarım. "Beni dinle. Gözlerime bak küçüğüm. Sen yanımdaysan, ateşin içine...